1- Rivayet edilir ki Büyük zatlardan birisi; Hurma satmak için Basra’da bir mahalleye vardım. Kiralamak için bir ev buldum. İçerisinde
örümcekler yuva yapmış, bu evi sahibinden kiralamak için istedim. Evin sahibi, bu evde ifrit denilen kafir bir cinni vardır. Her gireni helak eder ve öldürür, dedi. Allah beni o cinden muhafaza eder dedim, evi kiraladım.
Gece oldu, birde baktım ki, simsiyah ateş gibi bir mahluk üzerime doğru gelmeye başladı. Bende Ayetel Kürsi’yi okumaya başladım. Ben okudukça, o da benimle birlikte kelime kelime okuyordu.
Ben (Vela yeudühü hıfzühüma vehüvel aliyyül azim) dedim, benimle birlikte okuyamadı. Ben bu kelimelere devam ettim, benimle birlikte karanlık ve cini yok oldu, bende bir köşede uyudum.
Sabahleyin baktım ki cinin olduğu yerde, ateşte yanmış parça ve küller gördüm. O vakit kulağıma bir ses geldi. Der ki: Sen büyük bir cini kafirini yaktın. Ne ile yaktığımı sorduğumda
(Vela yeudühu hıfzuhüma ve hüvel aliyyül azim) tekrar tekrar okumakla cinni kafirini yaktın, dedi. (İmam Gazali'den rivayet edilmiştir.)
2- Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir.
Hz. Übey’in hurmasına şeytani bir cin musallat olmuş hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey cin’i takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı.
Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile” dedi ve ekledi:
“Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.”
Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resûlullah, “Habis (cin) doğru söylemiş” buyurdu.
3- Bir zat şöyle anlatmıştır: «Bir yolculukta Hacı İbrahim Efendi'yle beraber bulunuyorduk. Mevsim olarak kıştı. Üzerimize kar ve yağmur durmadan iniyordu. Şiddetli rüzgâr da vardı. Hava son derece sisli ve kapalı bulunuyordu. O durumda ki, yürü¬yemez hale geldik ve yolumuzu kaybettik. Şeyh Efendi bize Ayet i Kürsîyi okumamızı emretti. Ve lâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azim cümlesine gelince bunu yetmiş defa tekrarladık. Sonra da âyeti baştan sonuna kadar okuduk ve yine Ve lâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azîm cümlesini yet¬miş defa tekrarladık. Bu böyle devam ederken Şeyhimiz (K.S.): «Allah güneşin yüzünü bize gösterdi» diye seslendi. Halbuki o sırada kar ve yağmur devamlı yağıyordu. Ama bizim üzeri¬mize değil çevremize yağıyordu. Böylece yolumuza devam edip bir beldeye geldiğimizde halk bizim bu durumumuza hayret etti. Çünkü her taraf kar ve yağmur içinde yüzerken bizim üzerimiz ıslak değildi.»
Sonra Şeyhimiz (K.S.) dedi ki :
«Bir şeyi elde edemediğinizde veya bir şer ve kötülüğü def edemediğinizde Âyetel Kürsî’yi bu tertip üzere okuduğunuz zaman Allah arzunuzun gerçekleşmesini kolaylaştırır, mahzurları giderir. Sair günlerde de hiç olmasa bir defa buna devam edin ve aynı kısmı yetmiş defa tekrarlayın. Ama bundan fazla okunursa o nur üstüne nur olur.»
(BU TERTİB ÜZERE OKUMANIN KARŞISINDA DAYANABİLECEK CİNNİ, İFRİT, ŞEYTAN YOKTUR. )
(Hazinetül Esrar.)
Kaynak : Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder