Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin en önemlilerinden bir kısmı
da hastaların ve yaralıların O’nun (asm) eliyle veya nefesiyle şifa
bulmaları şeklinde vuku bulmuştur. Bu mucizeler hadis ve siyer
kitaplarında çokça zikredilmiştir. Bizler de burada birkaç örneği
sizlere nakletmeye çalışacağız:
Ok İsabet Eden Gözün Şifa Bulması
Kadı
İyaz, Şifa-i Şerif isimli eserinde pek çok sahabeden rivayet edilen bu
mucizeyi, sağlam kaynaklara dayanarak bize naklediyor. Allah Resulü’nün
(asm) mümtaz ve ordusunda kumandanlık yapan kahraman bir sahabesi ve
Hazreti Ömer (ra) zamanında İslam ordusunun baş kumandanı olan Sad bin
Ebi Vakkas anlatıyor:
“Uhud
Savaşı’nda ben Allah Resulü’nün (asm) yanındaydım. Allah Resulü (asm) o
gün yayı kırılıncaya kadar düşmana ok attı. Yayı kırıldıktan sonra
oklarını bana verip at diyordu. Verdiği oklar nasl’sız, yani okun
uçmasına yardım eden kanatları olmadığı halde, at diye emrettiği okları
attığımda kanatlı oklar gibi gidip düşmana isabet ederdi.”[1]
“O
halde iken, Katâde ibni Numan’ın gözüne bir ok isabet etmişti. Gözünü
çıkarıp, göz bebeği yanaklarının üzerine aktı. Allah Resulü (asm)
mübarek, şifalı eliyle onun gözünü alıp, eski yuvasına yerleştirdi. O
göz hiç bir şey olmamış gibi şifa bulup, iki gözünden en güzeli ve en
keskin göreni oldu.”
Bu olay oldukça meşhurdur. Hattâ
Katâde’nin çocuklarından biri, Ömer ibni Abdi’l-Aziz’in yanına geldiği
vakit, kendini şöyle tarif etmiş:
“Ben öyle bir zâtın çocuğuyum ki, Allah Resulü (asm), onun çıkmış gözünü yerine koyup birden şifa buldu; en güzel göz o olmuş.” diye, nazım şeklinde Hazret-i Ömer (ra)’e söylemiş, onunla kendini tanıttırmış.
[2]
Hem
yine sahih kaynaklardan nakledilir ki, ünlü Ebu Katâde’nin, Yevm-i
Zîkarad denilen gazvede, bir ok mübarek yüzüne isabet etmiş. Allah
Resulü (asm) mübarek eliyle mesh etmiş. Ebu Katâde der ki:
“Kat’iyen ve asla ne acısını ve ne de yarasını görmedim.”[3]
Hayber'in Fethindeki İki Şifa Mucizesi
Başta Buharî ve Müslim gibi sahih kaynaklardan naklediliyor ki:
Hayber
Gazvesi’nde, Allah Resulü (asm), Hazreti Aliyy-i Haydarî’yi ordusuna
sancaktar olarak tayin ettiği halde, Hazreti Ali’nin gözleri hastalıktan
çok ağrıyordu. Allah Resulü (asm) ilaç gibi tükürüğünü gözüne sürdüğü
dakikada şifa bularak hiçbir şey kalmadı.
[4] Sabahleyin Hayber Kalesinin pek ağır demir kapısını çekip, elinde kalkan gibi tutup Hayber Kalesini fethetti.
Yine
aynı savaşta, Seleme İbnü’l-Ekvâ’nın bacağına kılıç vurulmuş, yarılmış.
Allah Resulü (asm) ona nefes edince, birden ayağı şifa bulmuştur.
[5]
Görmeyen Gözlerin, Görür Olması
Başta Neseî olmak üzere, ünlü siyer kitaplarının yazarları, Osman ibni Huneyf’ten naklediyorlar. Osman bin Huneyf anlatıyor:
“Allah Resulü’nün (asm) yanına görme özürlü biri geldi.
“Benim gözlerimin açılması için dua et.” diye Efendimize (asm) rica etti. Allah Resulü (asm) ona dedi ki:
“Şimdi
git, abdest al. Sonra iki rekât namaz kıl ve de ki: ‘Allah’ım! Hâcetimi
sana arz ediyor ve rahmet nebisi olan Peygamberin Muhammed ile Sana
teveccüh ediyorum. Yâ Muhammed! Gözümden perdeyi kaldırması için senin
Rabbine seninle teveccüh ediyorum. Allahım, onu bana şefaatçi kıl.”[6]
diye dua et. Oda gitti, öyle yaptı ve gözü açılmış görür halde geri geldi.
[7]
Büyük bir imam olan İbni Veheb bize bildiriyor ki:
“Bedir
Savaşı’nın on dört şehidinden birisi olan Muavviz ibni Afra, Ebu Cehil
ile dövüşürken, Ebu Cehl, o kahramanın bir elini kesmiş. O da öteki
eliyle, kesilen elini tutup Allah Resulü’nün (asm) yanına gelmiş. Allah
Resulü (asm) onun elini yine yerine yapıştırdı, tükürüğünü ona sürdü.
Birden şifa buldu, yine savaş meydanına döndü, şehid oluncaya kadar
savaşmaya devam etti.”
[8]
Hem
yine ibni Veheb bildiriyor ki: “Yine Bedir Savaşı’nda Hubeyb ibni
Yesaf’ın omuz başına bir kılıç vurulmuş ki, ikiye ayrılmış gibi dehşetli
bir yara açılmış. Allah Resulü (asm) onun kolunu omuzuna eliyle
yapıştırmış, nefes etmiş; şifa bulmuş.”
[9]
İşte
şu iki hadise, gerçi âhâdîdir, yani tek kişi kanalıyla bize ulaşmıştır.
Fakat İbni Veheb gibi bir imam bu hadiseyi eserine alsa ve bize
nakletse, Bedir Savaşı gibi mucizelerin çok olduğu bir zamanda, bu iki
vakıaya benzer başka hadiseler de varsa, elbette şu iki vakıanın
doğruluğunda şüphe edilmemelidir. İşte, sahih hadislerle bu şekilde bize
ulaşan bine yakın hadise var ki Allah Resulü’nün (asm) mübarek eli
onlara şifa olmuştur.
* * *
Buraya kadar
Efendimizin (asm) eliyle gerçekleşen bu kadar mucizeyi size naklettikten
sonra dikkatlerinizi bir noktaya çekmek istiyoruz:
- Avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi,
- “(Ey Muhammed) attığın zaman da sen atmadın…”[10] ayetinin sırrıyla, aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde, onları bozguna uğratması,
- “Ay yarıldı.”[11] ayetinin açık işaretiyle, aynı avucunun parmağıyla ayı iki parçaya ayırması,
- ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi,
- ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması,
elbette o mübarek elin, ne kadar harika bir İlahi Kudret mucizesi olduğunu gösterir.
- Güya,
dostları içinde o elin avucu küçük bir Sübhânî zikir meclisidir ki,
küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.
- Ve düşmana karşı küçücük bir Rabbânî cephaneliktir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur.
- Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir Rahmânî eczahanedir ki, hangi derde temas etse, derman olur.
- Ve celâl ile kalktığı vakit, ayı parçalayıp, kàb-ı kavseyn yani iki yay şeklini verir.
- Ve cemâl ile döndüğü vakit, Kevser suyu akıtan on musluklu bir rahmet çeşmesi hükmüne girer.
Acaba
böyle bir zâtın birtek eli böyle harika mucizelere mazhar ve kaynak
olsa, o Zâtın (asm), Kâinat’ın Yaratıcısı yanında ne kadar makbul olduğu
ve dâvâsında ne kadar doğru bulunduğu ve o el ile biat edenler ne kadar
bahtiyar olacakları, açıkça anlaşılmaz mı?
* * *
Akla
gelebilecek bir soru: Burada naklettiğimiz pek çok mucizenin mutevatir
olduğunu ifade ediyoruz. Hâlbuki bunların birçoğunu okuyucular ilk defa
görüyor olabilirler. Mütevatir bir şeyin böyle gizli kalmaması gerekir.
Bu
soruya şöyle cevap verebiliriz ki: Şeriat alimlerine göre çok mütevatir
ve açık şeyler var ki, onlardan olmayana göre meçhuldür. Hadis
alimlerine göre de çok mütevatir hadis vardır, diğer insanların yanında
âhâdî de olmuyor. Benzer şekilde her ilim dalının ihtisas sahibi, kendi
ilmine dair konularda açık ve gizli konuları bilir. Halk ise
uzmanlıkları dışında olan konularda ihtisas sahibine güvenir ve
naklettiği bilgilere teslim olurlar.
Şimdi, haber verdiğimiz
hakikî mütevatir, mânevî mütevatir veya
tevatür[12]
hükmünde kesinlik ifade eden hadiseler, hem hadîs ehlince, hem şeriat
ehlince, hem usulüddin ehlince, hem çoğu alim tabakalarında hükmünü öyle
göstermiş. Gaflette bulunan sıradan insanlar veya gözünü kapayan
cahiller bilmezlerse, kabahat onlara aittir.
Kırılan Ayağın Şifa Bulması
İmam-ı Bağavî’nin kaynağına ulaşıp tashih ederek bize ulaştırdığı bir hadisedir.
Ali
ibni’l-Hakem’in, Hendek Savaşı’nda, bir düşman darbesiyle ayağı
kırıldı. Allah Resulü (asm) ona eliyle mesh etti; hemen aynı dakikasında
öyle şifa buldu ki, atından bile inmeden savaşmaya devam etti.
[13]
Hazreti Ali’ye Edilen Şifa Duası
Başta
İmam-ı Beyhakî olmak üzere, hadis âlimleri haber veriyorlar ki: İmam-ı
Ali ağır bir şekilde hastaydı. Iztırabından, kendi kendine dua edip
inliyordu. Allah Resulü (asm) geldi ve
“Allah’ım ona şifa ver.” diye dua etti. Ve ayağıyla Hazret-i Ali’ye dokundu,
“Kalk” dedi. Birden şifa buldu. İmam-ı Ali der ki:
“Ondan sonra o hastalığı hiç görmedim.”[14]
Şifa Bulan El
Şürehbil
el-Cu’fî’nin meşhur kıssasıdır. Avucunda etten bir ur vardı ki, kılıcı
ve atın dizginini tutamıyordu. Allah Resulü (asm) eliyle avucundaki uru
meshetti ve mübarek eliyle ovaladı. O urdan hiçbir eser kalmadı.
[15]
Şifa Bulan Çocuklar
Çocukların Efendimizin (asm) mübarek eliyle ve duasıyla şifa bulmalarıyla ilgili altı misal nakledeceğiz:
Birincisi: Ünlü bir araştırmacı ve hadis alimi olan İbni Ebî Şeybe haber veriyor ki:
Bir
kadın, bir çocuğu Allah Resulü’nün (asm) yanına getirdi. O çocuk hem
zihinsel özürlüydü hem de konuşamıyordu. Allah Resulü (asm) bir suyu
mübarek ağzına alıp çalkaladı, sonra da elini yıkadı ve o suyu kadına
verdi,
“Çocuğa içirsin.” dedi. Çocuk o suyu içtikten
sonra, hastalığından bir şey kalmadı. Öyle bir akıl ve kemal sahibi oldu
ki, insanların en zekilerinden oldu.
[16]
İkincisi:
Sahih kaynaklarda Hazreti ibni Abbas’tan naklediliyor ki: Allah
Resulü’ne (asm) mecnun bir çocuk getirildi. Mübarek elini çocuğun
göğsüne koydu. Birden çocuk istifrâ etti. İçinden, küçük salatalık kadar
siyah bir şey çıktı; çocuk şifa bulup gitti.
[17]
Üçüncüsü:
İmam-ı Beyhakî ve Nesâî, sahih kaynaklarla haber veriyorlar ki:
Muhammed ibni Hâtib isminde bir çocuğun koluna kaynayan tencere
dökülmüş, bütün kolunu yakmıştı. Allah Resulü (asm) meshedip tükürüğünü
sürdü; dakikasında şifa buldu.
[18]
Dördüncüsü: Büyüdüğü halde konuşamayan, büyükçe bir çocuk Allah Resulü’nün (asm) yanına geldi. Çocuğa sordu:
“Ben kimim?” Hiç konuşmayan dilsiz çocuk
“Sen Allah’ın Resulüsün.” diyerek konuşmaya başlamıştır.
[19]
Beşincisi:
Yakaza halinde Allah Resulü (asm) ile pek çok defalar görüşmekle
müşerref olan Celâleddin Süyutî, hadisin kaynağına ulaşıp tashih ederek
bize naklediyor ki: Mübarekü’l-Yemâme ismiyle şöhret kazanan bir
sahabenin hadisesidir. Yeni dünyaya geldiği zaman, Allah Resulü’nün
(asm) yanına getirmişler.
Allah Resulü (asm) ona baktığında çocuk birden konuşmaya başlamış ve “
Senin Allah Resulü olduğuna şehadet ederim.” demiştir. Allah Resulü (asm) çocuğun bu şehadeti üzerine
“Bârekallâh” demiştir. Çocuk ondan sonra büyüyünceye kadar daha konuşmamış. O çocuk, Peygamberimizin (asm) bu mucizesine ve
“Bârekallâh” duasına mazhar olduğundan,
“Mübarekü’l-Yemâme” ismiyle şöhret bulmuştur.
[20]
Altıncısı: Çocuk tabiatında hayâsız bir kadın, Allah Resulü’nden (asm) yemek yerken lokma istemiş, vermiş. Kadın demiş:
“Yok, senin ağzındakini istiyorum.”
Onu da vermiş. O gayet hayâsız kadın, o lokmayı yedikten sonra, en
hayâlı kadın ve Medine kadınlarının içerisinde üstün bir hayâ sahibi
oldu.
[21]
Burada
naklettiğimiz birkaç mucize örneği gibi, sahih kaynaklarda geçen
yüzlerce mucizeler vardır. Çoğu siyer ve hadis kitaplarında beyan
edilmiştir. Evet, Allah Resulü’nün (asm) mübarek eli Lokman Hekim’in bir
eczahanesi gibi ve tükürüğü Hazret-i Hızır’ın âb-ı hayat çeşmesi gibi
ve nefesi Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın nefesi gibi yardım ve şifa kaynağı
olsa; ve insanlık çok musibet ve belâlara giriftar olsa, elbette Allah
Resulü’ne (asm) hadsiz müracaatlar olmuştur. Hastalar, çocuklar,
mecnunlar pek çoklukla gelmişler, hepsi şifa bulup gitmişler. Hattâ,
kırk defa hac eden ve kırk sene sabah namazını yatsı abdestiyle kılan,
tâbiînin büyük imamlarından ve çok sahabelerle görüşen, Tavus denilen
Ebu Abdurrahmani’l-Yemânî kesin olarak haber verip demiş ki: Allah
Resul’ne (asm) ne kadar mecnun gelmişse, Allah Resulü (asm) göğsüne
elini koymuşsa, kesinlikle şifa bulmuştur; şifa bulmayan kalmamıştır.
[22]
İşte,
Asr-ı Saadete yetişmiş böyle bir imam, böyle kesin ve küllî
hükmetmişse, elbette ona gelen hiçbir hasta kalmamış ki, illâ şifa
bulmuş. Madem şifa bulmuş; elbette binlerce müracaatlar olacaktır.
_______________________________________
[1]Kadı
Iyâz, eş-Şifâ, 1:322; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:651; el-Heysemî,
Mecmeu’z-Zevâid, 6:113; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 42, no. 2412; İbni
Hibban, Sahih, 9:65.
[2]Kadı
Iyâz, eş-Şifâ, 1:322; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:113; el-Hindî,
Kenzü’l-Ummâl, 12:377; İbnü’l-Kayyım, Zâdü’l-Meâd (tahkik: Arnavud),
3:186-187; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:295.
[3]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:322; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:113; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:653.
[4]Buharî, Cihad: 102, 144, Mağâzî: 38; Fedâilü’l-Eshâb: 9; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe: 32, 34; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:38.
[5]Buharî, Mağâzî: 38 (Yezîd ibni Ubeyd’den); Ebû Dâvûd, Tıb: 19; Es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî Şerh-i Müsned, 22:259.
[6]bk. Tirmizî, Deavât: 118; İbni Mâce, İkame: 189; Müsned: 4-138.
[7]Tirmizî,
Daavât: 119 (hadis no. 3578); el-Hâkim, el-Müstedrek, 1:526; Beyhakî,
Delâilü’n-Nübüvve: 6:166; İbni Mâce, İkâme, 189; Müsned, 4:138.
[8]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:656; İbni Seyyidi’n-Nâs, Uyûnü’l-Eser, 1:261.
[9]Beyhaki, Delâilü’n-Nübüvve: 6:178; İbni Hacer, el-İsâbe, 1:418; İbnü’l-Esir, Üstü’lğabe, 2:118.
[10]Enfal Sûresi, 8;17.
[11]Kamer Sûresi, 54:1.
[12]Bu kavramlarla alakalı “Peygamberimizin Mucizeleri” isimli bölümümüzün “Takdim” kısmında bilgi bulabilirsiniz.
[13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:323; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:656; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:118; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:134.
[14]Tirmizî,
Daavât: 112; Müsned, 1:83, 107, 128; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:323; Ali
el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:656; İbni Hibban, Sahih, 9:47; el-Mubârekforî,
Tuhfetü’l-Ahvezî, 3635.
[15]el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:298; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:657.
[16]İbni Mâce, Tıb: 40, no. 3532; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:654, 657.
[17]Dârîmî,
Mukaddime: 4; Müsned, 1:254; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:324; Ali el-Kari,
Şerhu’ş-Şifâ, 1:657; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:2;Tebrîzî,
Mişkâtü’l-Mesâbîh, 3:188.
[18]Kadı
Iyâz, eş-Şifâ, 1:324; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:657; Hafâcî,
Şerhu’ş-Şifâ, 3:121; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 9:415; İbni Kesîr,
el-Bidâye ve’n-Nihâye, 1:295; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:62-63.
[19]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:319; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:105; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:158-159
[20]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:319; Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:105; Süyûtî, Kenzü’l-Ummâl, 4:379; İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 6:159.
[21]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:325; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:657; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:312.
[22]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:335; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:676.