Rab terbiye eden, düzenleyen anlamına geldiğinden, Allah her kulunu
sadece o kuluna has bir cihetten terbiye edip düzenlediğinden herkesin
Rabbi hassı cihetinden aldıkları kişiye özeldir.” Nefsini bilen rabbini
bilir “ hadisi şerifi de aslında bir cihetten bu hakikate işaret ediyor.
Rabbi ile arasındaki özel bağın mahiyetini bilen, bulan kişi kulluğunu
yaşamada , yaşayabilmede çok kıymetli bilgilere sahip olmuş olur. Başka
bir deyişle, mizacını, zafiyetini,meylini, becerisini,
iştiyakını,kusurunu vb. hallerini bilmiş olduğundan kulluk görevini ifa
ederken nasıl bir yol, yöntem izlemesi gerektiği bilgisini elde etmiş
olur.
Öncelikle Zat (Allah) hakikati itibariyle tek, isimleri
itibariyle çoktur ( Bir çok isimle isimlendirilir, her bir isim farklı
bir mana ihtiva eder ve bu isimlerinin manalarının gereğince mazharlarda
tecelli eder. İlahi isimler, tecelli ve mazharları ile birlikte
hakikati tek bir Zat’ tandır ). Mustafa'nın Rabbi derken, Ahmet'in
Rabbi derken ayrı ayrı Rab ler var anlamı çıkarılmamalı , ancak her
yaratılmışta o yaratılmışa özel bir cihetten Rab’ binin zuhuru ortaya
çıkmıştır ki buna da Rabbi Has denilmiştir. Tüm Rabbi Has ise bir tek
Zat'a işaret eder ki o da Allah'tır.
Ahmet Şahin Uçar
"
Allah diye isimlendirilen, zat itibariyle tek, sıfatları itibariyle ise
çoktur. Her varlığın bir rabbi vardır ki, onun bütünü teşkil etmesi
mümkün değildir. Mutlu, Rabbinin kendisinden hoşnut kaldığı kimsedir.
(Herkesin kendi Rabbi Has’ı olduğuna göre) Bu durumda Rabbinin katında
hoşnut olunmayan kimse yoktur ; çünkü o isim, Rabliğini kul üzerinde
sürdürür. Bir kul özel rabbinin (Rabbi Has) katında hoşnut oldu diye,
başka bir kulun rabbinin katında da kendisinden hoşnut olunması
gerekmez. O bütünden ancak kendine uygun payı almıştır ; aldığı da onun
rabbidir.. Böylece kullar arasında ayırım gerçekleştiği gibi, rabler
arasında da ayırım gerçekleşir. "
( Füsus - M. ibn Arabi)
Herkesin bir itikadı vardır. Başkasında kendi itikadının aynısını
görmesi mümkün değildir. Çünkü her insanın öz ismi (Rabb-i Has'ı) ve
esmâ terkibi kenine özeldir. Şimdiye kadar iki tane aynı birey ve birim
var olmamıştır. Bundan dolayı da bir kimsenin düşüncesi başka birisinin
düşüncesiyle karşılaşınca birbirlerine mutlaka ters düşen konular
oluşur. Anlaştıkları konular ise Rabb-i Has'ları dışındaki ortak esmâ
mânâlarından kaynaklanır...
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Doğaların farklı yaratılmış olması bilinen bir husustur. Çünkü doğalar
birbirine zıttır ve herkes bunu idrak eder. Bu nedenle doğa aleminde
tartışma inkar olunamaz. Halbuki doğanın üzerindeki alemde tartışmanın
varlığı inkar edilir. Allah ehli varlıkta tartışmanın ve nizanın
bulunduğunu kesinlikle reddetmezler. Çünkü onlar ilahi isimleri ve
onların alemin suretinde olduklarını bilirler. Hatta Allah alemi onların
suretinde yaratmıştır. Çünkü asıl olan ilahi isimlerdir ve onlarda
karşıt ve muhalif, uygun ve birbirine yardım eden isimler vardır.
Fütuhat , c14,s45 - Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
Sadreddin Konevi (k.s.) nin Fatiha tefsirinde şöyle geçer:
" Bu ayetin kısımları ise manevi-Rabbani suallere verilmiş cevaplar gibidir.
Adeta, kul 'Bizi sırata ulaştır ' dediğinde,
Rububiyet lisanı şöyle der: ' Hangi sıratı, yol istiyorsun? . Çünkü
sıratlar pek çoktur ve hepside bana aittir. ' Bunun üzerine ubudiyet
lisanı (kul) şöyle der: ' Bunların içinden müstakim olan sıratı
istiyorum. '
Rububiyet lisanı ise şöyle cevap verir: ' Bütün
yollar, sıratlar müstakimdir. Çünkü ben bütün yolların gayesiyim. Bütün
yollarda yürüyen kimseler, nihayette bana ulaşacaklardır. O halde , sen
talebinde bunlardan hangisini istiyorsun? '.
Bunun üzerine ubudiyet lisanı şöyle der: ' Bütün bunların arasından kendilerine nimet verdiklerinin yolunu istiyorum. '
Rububiyet lisanı şöyle der: 'Ben, kime nimet vermedim ki? Varlıkta,
benim rahmetimin kuşatmadığı ve nimetimin kapsamadığı bir şey var mıdır?
' "
-----------------------------------------
" Sıratullah,
bütün işlerin üzerinde yürüyüp hepsini Allah'a ulaştıran yoldur. Bu
yüzden ilahi şeriat ve akıl tarafından konulmuş bütün hükümler buna
girer. Bu yol, Allah'a ulaştırır ve şakiyi ve saidi içerir. İşte bu
sırat, Ehlullah'ın hakkında ' Allah'a giden yol yaratıklarının nefesleri
adedincedir ' dedikleri yoldur. Çünkü Allah, çelişen ve çelişmeyen
bütün isimleri kendinde toplar."
(Fütuhat - M. İbn Arabi )
--------------------------------------------
Allah'ın kuluna gönderdiği peygamberi aracılığı ile bildirdiği ve
gönderdiği şeriata uyulmasını isteyerek getirdiği teklife uyan kul
müstakim üzere olan yola girmiş kul dur.( Bu bakış olaya şeriat
boyutundan bakıştır.)
“Hiçbir canlı yoktur ki , Rabbin onun
perçeminden tutmuş olmasın. Rabbim kuşkusuz ki sırat-ı müstakim
üzeredir.” (Hud-56) ( Bu bakış ise olaya hakikat boyutundan bakıştır.)
Şu da unutulmamalı ki muhakkak ki şeriat ve hakikat birbirlerinden
farklı şeyler olmayıp, aynı hakikatin farklı boyuttan (bilinçten)
seyridir.
Buradan şunu anlıyoruz ki her varlık kendini terbiye eden
Rabbi ciheti ile kendine has sırat-ı müstakimi ( doğru yolu) üzeredir.
Yani her ne iş için yaratılmış ise o maksada uygun donanıma sahiptir.
Mümin kul bunu bilmekle birlikte “ Emrolunduğun gibi dosdoğru ol “ Hud
112 hitabına muhatap olarak Alemlerin Rabbi olan Allah’ın emrine (
peygamberi vasıtası ile indirdiği şeraitine) uymak ve kulluğunu bu
cihetten ifa etmek için büyük bir çaba sarfeder, günahlardan sakınıp
emirleri doğrultusunda fiiller işleme gayret ve azmini gösterir. Fatiha
suresini okurken talep ettiğimiz sırat-ı müstakim budur, yani emrine
uyulan yoldur. Allah kulunu hesaba çekerken –emirlerine- ( iradesine
değil) ne derece uyup uymadığını sorar. Bu hususu iyi bir şekilde
kavrayabilmek için daha önceki paylaşımlarımızda konu edindiğimiz “
Allah’ın emri ve Allah’ın iradesi “ kavramlarının ne anlama geldiğini
iyi anlamak gerektir.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder