İsmi Hu (Hüve) anlamı ve açıklaması.
“Hû” Sûfilere göre, Allah (CC) Hz.leri’nin zâtına işaret eden ismidir. Arapça'da üçüncü tekil şahıs zamiri olan hû (hüve) ilk tasavvuf kaynaklarında, cem' halini yaşayan sâlikin tevhid anlayışını ifade etmek amacıyla “Hû bilâ Hû” ifadesi içinde kullanılmıştır.[1] Baklî de bu ifadeyi “aynü'lcem' makamı” anlamında yorumlamıştır.[2]
Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri’ne göre “Hû”, hiçbir varlığın müşahede edemeyeceği Allah (CC) Hz.leri’nin mutlak gayb ve sır olan zâtına işaret eder ki, bu da Hadis-i Şerif’lerde ifade edilen ihsan makamının karşılığıdır.[3]
“Hüviyyet-i mutlak, sırrı vücûd, gaybı mutlak, amâyı mutlak” gibi tabirlerle de vücud mertebelerinin ilki olan bu makama işaret edilir. “Hû” bazı mutasavvıfların lâhût, ceberût, melekût ve nâsût şeklinde sıraladıkları varlık mertebelerinin ilki olan ve künhi zâta tekabül eden lâhût mertebesidir.
Bu mertebe, Allah (CC) Hz.leri’nin bütün isim ve sıfatlarının bâtını ve hakikatidir. Necmeddin-i Kübrâ (RA) Hz.leri’nin telakkisine göre Allah (CC) Hz.leri’nin ismindeki elif ve lâm, harfi ta'riftir. Lâm harfinin şeddeli olması, tarifte mübalağa içindir. Dolayısıyla Allah (CC) Hz.leri’nin isminin aslı “he” harfidir. Böylece canlıların alıp verdikleri her nefeste Allah (CC) Hz.leri’nin ismi olan “he” sesi vardır. Alınan her nefesteki “he”nin kaynağı kalp, verilen nefesteki “he”nin kaynağı ise arştır. “Hû” kelimesindeki “vav” ise ruhun ismidir.[4]
Kelâm âlimi Fahreddin er-Râzî (RA) de gerek tefsirinde, gerekse “Levâmi’u’l-beyyinât” adlı eserinde konuyu tasavvufi bir anlayışla yorumlamıştır. Râzî’ye (RA) göre İhlâs sûresinin ilk üç kelimesi “Hû, Allah, ahad” (CC) üç makamı ifade etmektedir: “Hû” mukarrebûnun makamı olup makamların en yücesidir. Buna göre lizâtihî var olan sadece O'dur (CC). O'nun (CC) dışındakiler mümkün varlıklardır ve yok hükmündedir.
İkinci kelime olan “Allah” (CC) Ashâbı yemîn’in makamıdır. Bu makamda olanlar Hakk (CC) Hz.leri’ni ve halkı mevcut bilirler. “Ahad” ise, Vâcibü'l-Vücüdun (CC) birden çok olabileceğini düşünen Ashâb-ı Şimâl’in makamıdır.[5] Aynı müellife göre bu üç kelimeden “Hû”, Kur’an'da nefs-i mutmainne[6] mukarreb ve sâbık[7] diye anılanların mertebesine işaret eder. Allah (CC) “muktesıd”[8] diye anılan Ashâb-ı yemîn’in mertebesidir. Bu aynı zamanda nefs-i levvâme mertebesidir. “Zâlimün linefsihi”[9] olan Ashâb-ı şimâl, ise nefs-i emmâre sahibidir. Râzî (RA) bu üç kelimeyi Şeriat, Tarikat ve Hakikat, mertebelerine de tatbik eder.[10]
İlk dönem sûfilerinin Kelimei Tevhîdi (Lâ ilâhe İllallah) ve Allah (CC) Hz.leri’nin ismini zikir maksadıyla tekrar ettikleri bilinmekteyse de, “Hû”nun aynı amaçla tekrar edilmesi, özellikle tarikatların teşekkülünden sonra yaygınlık kazanmıştır.
Sûfilere göre zikrin en faziletlisi, Allah (CC) Hz.leri’ni bir şey isteme anlamı taşımayan bir ifadeyle anmaktır. Bundan dolayı talep mânası taşımayan ve Allah (CC) Hz.leri’nin zâti ismi olan “Hû”, en faziletli zikir telâkki edilmiştir. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin çok defa “Yâ Hû, Yâ Men Hû, Lâ İlâhe İllâ Hû” diye zikrettiğinin sebebi kendisine sorulduğunda, “Hû”nun İsmi Â’zam olduğunu söylediği rivayet edilir. Gazzâli (RA) de “Lâ İlâhe İllallah”ın avamın tevhidi, “Lâ İlâhe İllâ Hû” nun havassın tevhidi olduğunu söyler. Allah (CC) Hz.leri hangi ismiyle zikrediliyorsa, o ismin feyz ve tecellîleri istenir. Meselâ “Kerim” (CC) ismiyle ihsan, “Şâfî” ismiyle şifa umulur. “Hû” ismiyle yalnız O’nun (CC) zâtı istendiğinden bu ismin tecellisi kâmil bir keşiftir.
Seyr-i Sülûklerini Allah (CC) Hz.leri’nin bazı isimlerini belli sayıda tekrarlamak sûretiyle gerçekleştiren tarikatlarda (Tarîkı Esmâ) sâlik, nefsi emmâre mertebesinde “Lâ İlâhe İllallah”, nefsi levvâme mertebesinde “Allah” (CC) ,nefsi mülhimede “Hû” ismiyle zikir yapar: böylece sırasıyla tevhidi ef'âl, tevhîdi sıfât ve tevhidi zât makamlarına ulaşır.
Mutasavvıf şairlerin “Hû” kelimesiyle biten şiirlerinin bir kısmı ilâhi olarak bestelenmiştir. “Hû” kelimesi tarikat folklorunda çeşitli anlamlarda yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Meselâ dervişler birbirine hitap ve cevap amacıyla “Hû” derler. Tekkeye girmek isteyen kişi izin almak için “destur” der, içeriden “Hû” sesi gelirse girebilir. Tekke hayatında geniş bir uygulama alanı bulan gülbankler “Hû” diye sona erer: “Yâ Hû”, “Bu da geçer Yâ Hû”, “hoş gör Yâ Hû”, “Hay’dan gelen Hû’ya gider”, “İllâ Hû”, “edep Yâ Hû”… “Hû” çekmek mutasavvıfların yanında halkın da çok sık kullandığı ifadelerdir.
Allah (CC) Hz.leri’nin yetkinliğini, yüceliğini, ululuğunu, aşkınlığını dile getiren “Hû” (O) sözcüğü, içeriğindeki genellik nedeniyle Allah (CC) Hz.leri’ni insanlar tarafından bilinmeyen bütün yönleriyle, evrendeki bütün tecellileriyle tanıtmayı ve onaylamayı amaçlar.
Bu nedenle, ünlü İslâm düşünürü İmam-ı Gazali (RA), “Mişkatül-Enver” adlı eserinde “avam”ın (sıradan insanlar) tevhidinin “Lâ ilahe İllallah” (Allah'tan (CC) başka ilâh yoktur), “havas”ın (bilgeler, sûfiler) tevhidinin “La ilahe illa Hû” (O'ndan (CC) başka ilâh yoktur) biçiminde olduğunu belirtir. Buna göre, şeyler O'nun (CC) yansımasıdır, her şey O'nda (CC) başlar, O'nda (CC) biter.
Arap abecesindeki “he” harfinin iki gözlü biçiminden esinlenen bazı sufiler, “Hû” sözcüğünden “Allah (CC) Hz.leri’nin her şeyi gören gözleri”, “iki tarikat büyüğünün birleşmesi” ,”sufinin Allah (CC) Hz.leri’nde fani olması” gibi simgesel anlamlar çıkarırlar.
Tarikatlarda “Hû” sözcüğü ile yapılan ve “Hû çekmek” diye adlandırılan zikir çok yaygındır. Örneğin Mevlevilik’te mürit, “Destur!” diyerek izin ister, içeridekiler “Gir!” anlamına “Hû” diyerek karşılık verirler. Sema ayini sonunda da “Dem-i Hazret-i Mevlâna, sırr-ı Şems-i Tebrizi, Kerrem-i İmam-ı Ali, Hû diyelim” denilerek ayine katılanlar uzunca bir “Hû” çekerler.[11]
“Hû” Kur’an okumada, zikirde, ezan okumada, kamet getirmede, namaz kılmada, cenazede, nefes vermede, getirilen tekbirlerde mevcuttur.(Cenaze defninde 15 defa evde, 15 defa yerde 15 defa kabirde, 15 defa da Cenazeyi defn ettikten sonra evde okunan Kur’anın sonunda çekilen Tekbirlerde “Hû” çekilir.
İnsan ister istemez “Hû” ile meşgul olmaktadır. Müslüman biri, “Hû” olmadan ibadet yapamaz. Kur’an okumanın sonunda okunan sûrelerin sonunda getirilen tekbirlerin (AllaHû Ekber) içinde “Hû” çekilir ve adedi 15’dir. Günde 5 vakit okunan ezanlarda (AllaHû Ekber) ezanın tekbirlerinde müezzin “Hû” der. 5 vakit farz namazların evvelinde getirilen kamette de çekilen “Hû” ismi şerifi söylenir.
24 Saatte kılınan namazların tamamında toplam olarak 229 defa tekbir söylenir ve bu tekbirlerde “Hû” çekilir. Ramazanda teravih namazında 20 rek’atta çekilen “Hû” sayısı 105 adettir. Teravih namazında hoca cemaate cemaatle 105 defa “Hû” çektirir. “Hû”, her çekilen tekbirlerin içindedir. Namaz içinde çekilen her tekbirin (AllaHû Ekber) içinde 1 adettir.
Kur’an okumanın sonunda çekilen tekbirlerin her birinin içerisinde 5’şer defa “Hû” vardır. (AllaHû Ekber AllaHû Ekber, Lâilâhe İllâllâHû VallaHû Ekber, AllaHû Ekber,Velillâhil hamd.)
Sabah ve akşam namazlarının ardından Diyanet İşleri Başkanlığının görevlileri olan hocalar, El Haşr Suresinin 22., 23. ve 24’ncü Ayetlerinde 6 şar defa “Hû” çekerler. Tüm müslümanlar da ferdi olarak bu Âyetleri okurlarken 6’şar defa “Hû” çekerler.
Rivayete göre insanda 24 saatte 24 bin nefes vardır. Her nefesi alıp verişlerinde insanoğlu müslüman olsun olmasın, her gün 24 saatte 24 bin defa “Hû” çeker ama o çektiği “Hû”dan gafildir. Çünkü dinini iyi bilmediğinden dolayı bilmediğine düşmanlık etmektedir.
İnsanın, her nefesi son nefestir. Bir nefes, insana ömründe bir kerre gelir. İkinci defa gelen nefes, başka nefestir.Bunlar, tesbih gibi birbiri ardınca dizilmiştir. Bu nefesler üzerine memur olan melek, her nefes insandan ne hal üzere çıkarsa, mühürler ve saklar. Rûzi cezada, meydana çıkarılarak mühürü açılınca, ne hal ile mühürlenmişse, o hal ve kıyafetle zuhur eder.
“Bir kimse, erginlik çağına girdikten sonra, ölünceye kadar kaç nefes alıp vermişse, her nefesten sırasına göre on beş kerre sual eder.” buyuruldu.[12]
Aziz değerli ruh kardeşim! Sakın nefeslerinden gafil olup zarar ve ziyana uğrama. Nefeslerinin her birini bir inci mercan gibi bil, değerlendirmeye gayret et. Bir günde 24 saat vardır ve 24 bin de nefes vardır. Her nefes bir kitap ve bir dosyadır. Bir gün içerisindeki nefes kitaplarının sayısı da 24 bindir. Her kitabın içerisinde de 15 hesap vardır. Bu sebeple 24 bin nefeste her nefesi 15 ile çarparak hesap edersek bir günde Cenabı Hakk (CC) kullarına 360 bin defa hesap soracaktır. Bu hesaplar, nefes, kitap ve dosyaları kıyamet günü tek bir kitapta toplanarak, Cenabı Hakk (CC): “Al kitabını oku!” buyuracağı gün o kitapla sunulacaktır.[13] Çünkü bu nefesler bir daha geri gelmez bilmiş olasın...
Hiçbir bilim ve ilim mensupları “Hû”yu inkâr edemez. “Hû” çekmek belirli bir topluluğa ait değil. Aksine bütün yaratılanlara mahsustur. Çünkü “Hû”, Âyeti Kerimeler ile sabittir. Kur’anı Kerim’de içinde “Hû” esmasının geçtiği nice Âyetler vardır. Uzun sürer diye diğer âyetleri buraya yazmıyoruz.
[1] Serrâc. S.438
[2] Meşrebü'lervâh. S.282
[3] El-Fütühât. S.128
[4]Tasavvufi Hayat. S.141; Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi. Cild18. S.260.
[5] Mefâtihu’l Ğayb. XXXII. 179
[6] El-Fecr S. A.27
[7] El-Vakıa S. A.1011
[8] Fatır S. A.32
[9] Fatır S. A.32
[10] Levâmi’ulBeyyinât. S.111
[11] Büyük Larousse. Sözlük ve Ansiklopedisi. Cild 11. S.5405.
[12] Miftahül Kulûb. S.307
[13] bak. El-İsra S. A.14
Kaynak : Gavsu'l A'ZAM Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri
“Hû” Sûfilere göre, Allah (CC) Hz.leri’nin zâtına işaret eden ismidir. Arapça'da üçüncü tekil şahıs zamiri olan hû (hüve) ilk tasavvuf kaynaklarında, cem' halini yaşayan sâlikin tevhid anlayışını ifade etmek amacıyla “Hû bilâ Hû” ifadesi içinde kullanılmıştır.[1] Baklî de bu ifadeyi “aynü'lcem' makamı” anlamında yorumlamıştır.[2]
Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri’ne göre “Hû”, hiçbir varlığın müşahede edemeyeceği Allah (CC) Hz.leri’nin mutlak gayb ve sır olan zâtına işaret eder ki, bu da Hadis-i Şerif’lerde ifade edilen ihsan makamının karşılığıdır.[3]
“Hüviyyet-i mutlak, sırrı vücûd, gaybı mutlak, amâyı mutlak” gibi tabirlerle de vücud mertebelerinin ilki olan bu makama işaret edilir. “Hû” bazı mutasavvıfların lâhût, ceberût, melekût ve nâsût şeklinde sıraladıkları varlık mertebelerinin ilki olan ve künhi zâta tekabül eden lâhût mertebesidir.
Bu mertebe, Allah (CC) Hz.leri’nin bütün isim ve sıfatlarının bâtını ve hakikatidir. Necmeddin-i Kübrâ (RA) Hz.leri’nin telakkisine göre Allah (CC) Hz.leri’nin ismindeki elif ve lâm, harfi ta'riftir. Lâm harfinin şeddeli olması, tarifte mübalağa içindir. Dolayısıyla Allah (CC) Hz.leri’nin isminin aslı “he” harfidir. Böylece canlıların alıp verdikleri her nefeste Allah (CC) Hz.leri’nin ismi olan “he” sesi vardır. Alınan her nefesteki “he”nin kaynağı kalp, verilen nefesteki “he”nin kaynağı ise arştır. “Hû” kelimesindeki “vav” ise ruhun ismidir.[4]
Kelâm âlimi Fahreddin er-Râzî (RA) de gerek tefsirinde, gerekse “Levâmi’u’l-beyyinât” adlı eserinde konuyu tasavvufi bir anlayışla yorumlamıştır. Râzî’ye (RA) göre İhlâs sûresinin ilk üç kelimesi “Hû, Allah, ahad” (CC) üç makamı ifade etmektedir: “Hû” mukarrebûnun makamı olup makamların en yücesidir. Buna göre lizâtihî var olan sadece O'dur (CC). O'nun (CC) dışındakiler mümkün varlıklardır ve yok hükmündedir.
İkinci kelime olan “Allah” (CC) Ashâbı yemîn’in makamıdır. Bu makamda olanlar Hakk (CC) Hz.leri’ni ve halkı mevcut bilirler. “Ahad” ise, Vâcibü'l-Vücüdun (CC) birden çok olabileceğini düşünen Ashâb-ı Şimâl’in makamıdır.[5] Aynı müellife göre bu üç kelimeden “Hû”, Kur’an'da nefs-i mutmainne[6] mukarreb ve sâbık[7] diye anılanların mertebesine işaret eder. Allah (CC) “muktesıd”[8] diye anılan Ashâb-ı yemîn’in mertebesidir. Bu aynı zamanda nefs-i levvâme mertebesidir. “Zâlimün linefsihi”[9] olan Ashâb-ı şimâl, ise nefs-i emmâre sahibidir. Râzî (RA) bu üç kelimeyi Şeriat, Tarikat ve Hakikat, mertebelerine de tatbik eder.[10]
İlk dönem sûfilerinin Kelimei Tevhîdi (Lâ ilâhe İllallah) ve Allah (CC) Hz.leri’nin ismini zikir maksadıyla tekrar ettikleri bilinmekteyse de, “Hû”nun aynı amaçla tekrar edilmesi, özellikle tarikatların teşekkülünden sonra yaygınlık kazanmıştır.
Sûfilere göre zikrin en faziletlisi, Allah (CC) Hz.leri’ni bir şey isteme anlamı taşımayan bir ifadeyle anmaktır. Bundan dolayı talep mânası taşımayan ve Allah (CC) Hz.leri’nin zâti ismi olan “Hû”, en faziletli zikir telâkki edilmiştir. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin çok defa “Yâ Hû, Yâ Men Hû, Lâ İlâhe İllâ Hû” diye zikrettiğinin sebebi kendisine sorulduğunda, “Hû”nun İsmi Â’zam olduğunu söylediği rivayet edilir. Gazzâli (RA) de “Lâ İlâhe İllallah”ın avamın tevhidi, “Lâ İlâhe İllâ Hû” nun havassın tevhidi olduğunu söyler. Allah (CC) Hz.leri hangi ismiyle zikrediliyorsa, o ismin feyz ve tecellîleri istenir. Meselâ “Kerim” (CC) ismiyle ihsan, “Şâfî” ismiyle şifa umulur. “Hû” ismiyle yalnız O’nun (CC) zâtı istendiğinden bu ismin tecellisi kâmil bir keşiftir.
Seyr-i Sülûklerini Allah (CC) Hz.leri’nin bazı isimlerini belli sayıda tekrarlamak sûretiyle gerçekleştiren tarikatlarda (Tarîkı Esmâ) sâlik, nefsi emmâre mertebesinde “Lâ İlâhe İllallah”, nefsi levvâme mertebesinde “Allah” (CC) ,nefsi mülhimede “Hû” ismiyle zikir yapar: böylece sırasıyla tevhidi ef'âl, tevhîdi sıfât ve tevhidi zât makamlarına ulaşır.
Mutasavvıf şairlerin “Hû” kelimesiyle biten şiirlerinin bir kısmı ilâhi olarak bestelenmiştir. “Hû” kelimesi tarikat folklorunda çeşitli anlamlarda yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Meselâ dervişler birbirine hitap ve cevap amacıyla “Hû” derler. Tekkeye girmek isteyen kişi izin almak için “destur” der, içeriden “Hû” sesi gelirse girebilir. Tekke hayatında geniş bir uygulama alanı bulan gülbankler “Hû” diye sona erer: “Yâ Hû”, “Bu da geçer Yâ Hû”, “hoş gör Yâ Hû”, “Hay’dan gelen Hû’ya gider”, “İllâ Hû”, “edep Yâ Hû”… “Hû” çekmek mutasavvıfların yanında halkın da çok sık kullandığı ifadelerdir.
Allah (CC) Hz.leri’nin yetkinliğini, yüceliğini, ululuğunu, aşkınlığını dile getiren “Hû” (O) sözcüğü, içeriğindeki genellik nedeniyle Allah (CC) Hz.leri’ni insanlar tarafından bilinmeyen bütün yönleriyle, evrendeki bütün tecellileriyle tanıtmayı ve onaylamayı amaçlar.
Bu nedenle, ünlü İslâm düşünürü İmam-ı Gazali (RA), “Mişkatül-Enver” adlı eserinde “avam”ın (sıradan insanlar) tevhidinin “Lâ ilahe İllallah” (Allah'tan (CC) başka ilâh yoktur), “havas”ın (bilgeler, sûfiler) tevhidinin “La ilahe illa Hû” (O'ndan (CC) başka ilâh yoktur) biçiminde olduğunu belirtir. Buna göre, şeyler O'nun (CC) yansımasıdır, her şey O'nda (CC) başlar, O'nda (CC) biter.
Arap abecesindeki “he” harfinin iki gözlü biçiminden esinlenen bazı sufiler, “Hû” sözcüğünden “Allah (CC) Hz.leri’nin her şeyi gören gözleri”, “iki tarikat büyüğünün birleşmesi” ,”sufinin Allah (CC) Hz.leri’nde fani olması” gibi simgesel anlamlar çıkarırlar.
Tarikatlarda “Hû” sözcüğü ile yapılan ve “Hû çekmek” diye adlandırılan zikir çok yaygındır. Örneğin Mevlevilik’te mürit, “Destur!” diyerek izin ister, içeridekiler “Gir!” anlamına “Hû” diyerek karşılık verirler. Sema ayini sonunda da “Dem-i Hazret-i Mevlâna, sırr-ı Şems-i Tebrizi, Kerrem-i İmam-ı Ali, Hû diyelim” denilerek ayine katılanlar uzunca bir “Hû” çekerler.[11]
“Hû” Kur’an okumada, zikirde, ezan okumada, kamet getirmede, namaz kılmada, cenazede, nefes vermede, getirilen tekbirlerde mevcuttur.(Cenaze defninde 15 defa evde, 15 defa yerde 15 defa kabirde, 15 defa da Cenazeyi defn ettikten sonra evde okunan Kur’anın sonunda çekilen Tekbirlerde “Hû” çekilir.
İnsan ister istemez “Hû” ile meşgul olmaktadır. Müslüman biri, “Hû” olmadan ibadet yapamaz. Kur’an okumanın sonunda okunan sûrelerin sonunda getirilen tekbirlerin (AllaHû Ekber) içinde “Hû” çekilir ve adedi 15’dir. Günde 5 vakit okunan ezanlarda (AllaHû Ekber) ezanın tekbirlerinde müezzin “Hû” der. 5 vakit farz namazların evvelinde getirilen kamette de çekilen “Hû” ismi şerifi söylenir.
24 Saatte kılınan namazların tamamında toplam olarak 229 defa tekbir söylenir ve bu tekbirlerde “Hû” çekilir. Ramazanda teravih namazında 20 rek’atta çekilen “Hû” sayısı 105 adettir. Teravih namazında hoca cemaate cemaatle 105 defa “Hû” çektirir. “Hû”, her çekilen tekbirlerin içindedir. Namaz içinde çekilen her tekbirin (AllaHû Ekber) içinde 1 adettir.
Kur’an okumanın sonunda çekilen tekbirlerin her birinin içerisinde 5’şer defa “Hû” vardır. (AllaHû Ekber AllaHû Ekber, Lâilâhe İllâllâHû VallaHû Ekber, AllaHû Ekber,Velillâhil hamd.)
Sabah ve akşam namazlarının ardından Diyanet İşleri Başkanlığının görevlileri olan hocalar, El Haşr Suresinin 22., 23. ve 24’ncü Ayetlerinde 6 şar defa “Hû” çekerler. Tüm müslümanlar da ferdi olarak bu Âyetleri okurlarken 6’şar defa “Hû” çekerler.
Rivayete göre insanda 24 saatte 24 bin nefes vardır. Her nefesi alıp verişlerinde insanoğlu müslüman olsun olmasın, her gün 24 saatte 24 bin defa “Hû” çeker ama o çektiği “Hû”dan gafildir. Çünkü dinini iyi bilmediğinden dolayı bilmediğine düşmanlık etmektedir.
İnsanın, her nefesi son nefestir. Bir nefes, insana ömründe bir kerre gelir. İkinci defa gelen nefes, başka nefestir.Bunlar, tesbih gibi birbiri ardınca dizilmiştir. Bu nefesler üzerine memur olan melek, her nefes insandan ne hal üzere çıkarsa, mühürler ve saklar. Rûzi cezada, meydana çıkarılarak mühürü açılınca, ne hal ile mühürlenmişse, o hal ve kıyafetle zuhur eder.
“Bir kimse, erginlik çağına girdikten sonra, ölünceye kadar kaç nefes alıp vermişse, her nefesten sırasına göre on beş kerre sual eder.” buyuruldu.[12]
Aziz değerli ruh kardeşim! Sakın nefeslerinden gafil olup zarar ve ziyana uğrama. Nefeslerinin her birini bir inci mercan gibi bil, değerlendirmeye gayret et. Bir günde 24 saat vardır ve 24 bin de nefes vardır. Her nefes bir kitap ve bir dosyadır. Bir gün içerisindeki nefes kitaplarının sayısı da 24 bindir. Her kitabın içerisinde de 15 hesap vardır. Bu sebeple 24 bin nefeste her nefesi 15 ile çarparak hesap edersek bir günde Cenabı Hakk (CC) kullarına 360 bin defa hesap soracaktır. Bu hesaplar, nefes, kitap ve dosyaları kıyamet günü tek bir kitapta toplanarak, Cenabı Hakk (CC): “Al kitabını oku!” buyuracağı gün o kitapla sunulacaktır.[13] Çünkü bu nefesler bir daha geri gelmez bilmiş olasın...
Hiçbir bilim ve ilim mensupları “Hû”yu inkâr edemez. “Hû” çekmek belirli bir topluluğa ait değil. Aksine bütün yaratılanlara mahsustur. Çünkü “Hû”, Âyeti Kerimeler ile sabittir. Kur’anı Kerim’de içinde “Hû” esmasının geçtiği nice Âyetler vardır. Uzun sürer diye diğer âyetleri buraya yazmıyoruz.
[1] Serrâc. S.438
[2] Meşrebü'lervâh. S.282
[3] El-Fütühât. S.128
[4]Tasavvufi Hayat. S.141; Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi. Cild18. S.260.
[5] Mefâtihu’l Ğayb. XXXII. 179
[6] El-Fecr S. A.27
[7] El-Vakıa S. A.1011
[8] Fatır S. A.32
[9] Fatır S. A.32
[10] Levâmi’ulBeyyinât. S.111
[11] Büyük Larousse. Sözlük ve Ansiklopedisi. Cild 11. S.5405.
[12] Miftahül Kulûb. S.307
[13] bak. El-İsra S. A.14
Kaynak : Gavsu'l A'ZAM Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder