Dünya sevgisi Allah sevgisini geçti
Cübbeli Ahmet Hoca Efendi
İKİ ŞART, ÜÇ MÜJDE
“Benim gücüm eksilmedi, aynı Allah duruyorum” buyurmuş oluyor. “Amerika, Fransa beni aciz bırakamaz” buyuruyor. “Bedir’deki, Tebük’deki, Hendek’teki yardımımı, melek ordularımı, rüzgâr ordularımı yollarım. Benim ordularımda zayiat yok” buyuruyor. Ama “İki şart isterim, üç müjde veririm” (Nûr Sûresi:55) buyuruyor Nur Suresi’nde. Efendi Hazretleri çok okurdu bu ayeti. Allah içinizden iman edenlere vaat etti. Vaat etti demek Allah söz verdi, sözünü bozmaz demek. Birinci şart iman, ikinci şart salih amel. Yani genel hatlarıyla emirleri tutmak, yasaklardan kaçmak. Kul kusursuz olmaz. Herkesin ufak tefek günahları oluyor o ayrı mesele. İman edecek bir de salih amel işleyecek. Fatih Sultan günahsız mıydı?! Yavuz Sultan günahsız mıydı?! Kanuni Sultan masum muydu?! Değildi. Sahabe-i kiram bile günahsız mı? Değil. Peygamberler masum. Sahabe-i kiramlar, evliyalar korunmuştur tabi. Korunmuşluk başka, masumluk başka.
BORUSU ÖTEN VAR MIYDI?
Şimdi bu iki şartla Allah vaat etti. Ne vaat etti? “Onlardan önce gelen atalarını, salih ecdadlarını dünyada halife yaptığı gibi, onları da halife yapacak.” Hazreti Yavuz’u halife yaptı mı Allah?! Kanuni’yi yaptı mı?! Biz kendimizden misal verelim. Çünkü bizim ecdadımız onlar. Halife yapacağım demek, yeryüzünde hakim yapacağım demek. Osmanlı’nın güçlü döneminde borusu öten var mıydı başka?! Dünyada yoktu. “O dini yaşamakta onlara temkin ve iktidar vereceğim.” buyuruyor Allah.
Efendi Hazretleri’nin manası şöyleydi: “İslam’ı kılı kırk yararcasına en ince hassasiyetleriyle yaşasalar, yan bakan bırakmayacağım.” Böyle mana verirdi bu ayete.
Yani dini yaşamada serbestlik vereceğim demektir. Var mı bizim dünyada şimdi böyle bir hürriyetimiz?!
Yok. Avrupa’da Müslümanlar tir tir titriyor. Ödleri kopuyor. Biri bir şey yaptı diye bütün Müslümanlar “Eyvah biz ne yapacağız şimdi? Bizi yutacaklar, yiyecekler” diye düşünüyor. Başlamışlar şimdi camilere saldırmaya. Bütün Müslümanlar korku içinde.
NÛR-55
Bismillahirrahmanirrahim
Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Anlamı:
| Elmalılı (sadeleştirilmiş) | : | Allah sizden iman edip güzel işler yapanlara, kendilerinden öncekileri yaptığı gibi onları da muhakkak yeryüzünün hükümranları yapacağına, onlara kendileri için hoş gördüğü dinlerini kuvvetle icra etme gücü vereceğine, kesinlikle onları korkularının arkasından güvenceye erdireceğine dair, yeminle söz verdi. Onlar, hakkımda hiçbir şeyi ortak koşmayarak yalnızca Bana ibadet edeceklerdir. Artık bundan sonra kim nankörlük ederse, onlar fasıkların ta kendileridir! |
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kişi âmenû olursa
(Allah'a ulaşmayı dilerse) Allah 12 ihsanla onu mürşidine ulaştırır.
Mürşide tâbî olduğu noktadan itibaren kişi nefs tezkiyesine başlar.
Nefs tezkiyesi kişinin kalbindeki afetleri yok eder, onun için bir kurtuluştur. Nefs tezkiyesi hem dünya saadetine ulaşmadır hem de 2. kat cennetten 3. kat cennete çıkıştır. Kim irşad makamına ulaşırsa, devrin imamının ruhu onun başının üzerine gelir, kalbinin içine îmân yazılır. Bu kişi zikir yaptıkça, zikirle Allahû Tealâ'dan gelen rahmet, fazl ve salâvât isimli üç nurdan başlangıçta sadece %2 rahmet nuru kalbe girip yerleşebilir. Mürşide tâbiiyetten sonra fazıllar îmân kelimesi etrafında toplanmaya başlar. İşte bu, nefs tezkiyesidir.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren eğer inanıyorsa ki ruhu mutlaka Allah'a ulaşacaktır, Allah'ın evliyası olur. Bu noktadan sonra kişinin korkmaması gerekir. Kişi küfürden, şirkten, dalâletten, takva sahibi olmadığı durumdan kurtulacak ve takva sahibi olacaktır. Allah hepsini garanti etmiştir. Allah'a ulaşmayı dilemezse başka bir garantisi var: O kişi mutlaka cehenneme gidecektir. Kişinin sadece bir tek dileği onu cehennemden kurtaracaktır. O zaman kişi korkuları yerine, kendisini sağlam bir zeminde emniyet içinde görecektir. ve Allahû Tealâ söz vermiştir, Allah'ın sözünde hulf olmaz.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilediğinde şeytana kul olmaktan kurtulacak ve Allah'a kul olacaktır. Zumer Suresi bunu garanti altına almaktadır. Ayrıca hem cennet hem dünya müjdesi o kişiye verilir.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler Sıratı Mustakîm üzerindedirler, tek fırkayı seçenlerdir. Geri kalan bütün fırkalardaki (72 fırka) insanların %90'dan fazlası hep o hatayı işleyecekler, tek fırka üzerinde olmayacaklar, Allah'a ulaşmayı dilemeyecekler ve hep şirkte kalacaklardır.
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allah'a ulaşmayı dileyenler aynı zamanda dalâletten kurtulurlar:
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dileyen herkesin üzerinde işlevler yaparak gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalplerindeki ekinneti alıp, yerine ihbat koyunca; kalplerindeki küfür yok olunca aynı zamanda küfürden, dalâletten, nefslerini hüsrana düşürenler olmaktan, cehennemden kurtulurlar. kişi garanti altında olduğunu kesin olarak hisseder ve cehennem korkusu da güvenliğe çevrilir.
Nefs tezkiyesi kişinin kalbindeki afetleri yok eder, onun için bir kurtuluştur. Nefs tezkiyesi hem dünya saadetine ulaşmadır hem de 2. kat cennetten 3. kat cennete çıkıştır. Kim irşad makamına ulaşırsa, devrin imamının ruhu onun başının üzerine gelir, kalbinin içine îmân yazılır. Bu kişi zikir yaptıkça, zikirle Allahû Tealâ'dan gelen rahmet, fazl ve salâvât isimli üç nurdan başlangıçta sadece %2 rahmet nuru kalbe girip yerleşebilir. Mürşide tâbiiyetten sonra fazıllar îmân kelimesi etrafında toplanmaya başlar. İşte bu, nefs tezkiyesidir.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren eğer inanıyorsa ki ruhu mutlaka Allah'a ulaşacaktır, Allah'ın evliyası olur. Bu noktadan sonra kişinin korkmaması gerekir. Kişi küfürden, şirkten, dalâletten, takva sahibi olmadığı durumdan kurtulacak ve takva sahibi olacaktır. Allah hepsini garanti etmiştir. Allah'a ulaşmayı dilemezse başka bir garantisi var: O kişi mutlaka cehenneme gidecektir. Kişinin sadece bir tek dileği onu cehennemden kurtaracaktır. O zaman kişi korkuları yerine, kendisini sağlam bir zeminde emniyet içinde görecektir. ve Allahû Tealâ söz vermiştir, Allah'ın sözünde hulf olmaz.
Kişi Allah'a ulaşmayı dilediğinde şeytana kul olmaktan kurtulacak ve Allah'a kul olacaktır. Zumer Suresi bunu garanti altına almaktadır. Ayrıca hem cennet hem dünya müjdesi o kişiye verilir.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâdi.
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler Sıratı Mustakîm üzerindedirler, tek fırkayı seçenlerdir. Geri kalan bütün fırkalardaki (72 fırka) insanların %90'dan fazlası hep o hatayı işleyecekler, tek fırka üzerinde olmayacaklar, Allah'a ulaşmayı dilemeyecekler ve hep şirkte kalacaklardır.
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allah'a ulaşmayı dileyenler aynı zamanda dalâletten kurtulurlar:
13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbihi, kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dileyen herkesin üzerinde işlevler yaparak gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki vakrayı, kalplerindeki ekinneti alıp, yerine ihbat koyunca; kalplerindeki küfür yok olunca aynı zamanda küfürden, dalâletten, nefslerini hüsrana düşürenler olmaktan, cehennemden kurtulurlar. kişi garanti altında olduğunu kesin olarak hisseder ve cehennem korkusu da güvenliğe çevrilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder