O padişahı iklimi azam, İbrahim-i ibni Edhem, Kaddesallahu ruhahul
aziz müttekii cihan, sıddıkı zaman idi. Çok meşayih yüzün görüp Hz.
Peygamber efendimize vuslat ederlerdi. İmamı Azam ile sohbet ederdi.
Cüneyd onun hakkında , "İbrahim Müftahil ülum (ilimlerin anahtarı) dır"
derdi. Bir gün ebu Hanife'nin huzuruna geldiği zaman yarenleri haşin
nazar edince, Ebu Hanife de Seyyüdina İbrahim dedi."Seyyitliği neyle
buldu?" dediler."Hakla meşgul olmakla buldu" dedi.
Evvel halinde belh şehrinin padişahı olup kırk altın
kalkanlıkul, tantana ile önünde ve kırkı da ardından giderlerdi. Bir
gece sarayında yatarken, damının üzerinde bir gürültü duydu."nedir?"
diye seslendi. "deve arıyorum" sadasına " damda deve bulunur mu?"
deyince cevap geldi:"Ey gafil Allah'ı atlas döşekler içindemi
isterler?" sözünü işitince canına ateş düştü. Sabaha kadar uyumadı.
Müteessir olarak tahta oturdu.
Erkan-ı devleti ve kuralları gelip el bağladılar, ani olarak heybetli
bir zat kapıdan girip tahtın yanına geldi! Kimse bir şey söylemedi.
Diller tutuldu.İbrahim:
"Çekil bu saray benimdir, sen deli misin ki buraya geldin" deyince o:
"Kervansaraydır . senden önce kimindi" dedi.
"Babamın . Daha evvel de dedelerimidi. "
"Bunlar ne oldular?"
"Öldüler " cevabına:
"İşte benim dediğim. Kervansaray değil midir ki birisi gelir, birisi
gider?" dedi. O zat Hızır Aleyhisselam idi. İbrahim Hz.leri bu hali
görünce derdi çoğaldı, kararı kalmadı. Taacüb içinde "atları hazırlayın
ava gidelim, belki teselli olurum "dedi. Sahraya çıktılar. Ne
yaptığını bilemiyordu, gezerken maiyetinden ayrıldı. Giderken "intebeh"
(uyan ) diye bir avaz işitti. Duymamazlıktan geldi. Yine (intebeh)
denildi. Üçüncüde "intebeh gable en tentebeh" ( ölmekten evvel uyan).
Bunu işitince hemen dünyadan el çekti. Atını ileri sürdü. Önüne bir
geyik çıkıverdi. Birden arzusu geyiği avlamak oldu. Fakat , geyik
lisana gelip, "Ya İbrahim! Hak Teala Hz.leri seni av avlamak için mi
getirdi? Başka işin yok mudur?" dedi. Bu sözü düşünürken bir avaz geldi
"sen avlamak için yaradılmadın", bu ses onu titretti. Şevki arttı
gözüne melekler göründü. Ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki elbisesi
ıslandı. Canı dilden nasuh tevbesi eyledi. Böylece giderken kendi
adamlarından bir çobana rast geldi. Çobanın keçe takkesini ve
kepeneğini giydi. Koyunları çobana bağışladı. İbrahim'in bu haline
melekler nazar ediyorlardı. "Padişah libasını çıkarıp, cennet
cemalullah aşıkı ahiret elbisesini giydi" dediler. İbrahim oradan merv
şehrine geldi. Köprüden geçerken bir kişi aşağı uçtu İbrahim görünce
"Allahümmafuzhu" diye nida etti. Ol kişi suya düşmeyip muallakta kaldi.
Halk bu keramete hayran kaldı. Oradan Nişabura'a geldi. Bir mağaraya
girdi. Dokuz yıl ibadet etti. Hala İbrahim mağarası diye maruftur.
Perşembe günüleri mağaradan çıkıp, Nişabura'a bir yük odun götürür,
satar, yarısını dervişlere dağıtır, Cuma namazını kılıp tekrar
mağaraya gelip orucunu tutardı. Bir müddet sonra mağaradan ayrılıp yola
çıktı. Bir zata rast geldi. İsmi azam okurdu. İbrahime de öğretti. Ne
lazım olursa okur ve istediğini yanında bulurdu. Bir gün Hızır
Aleyhisselamla buluştu. "İsmi azamı öğreten benim kardeşim İlyas
aleyhisselamdır" diye haber verdi. İbrahim'in evvelki şeyhi Hızır
aleyhisselam bir çok nasihat verip kaybolup gitti. Seyahatinden
fevkalade halet görerek keşfi açıldı. On dört sene beriyyede gezip
ibadetle meşgul oldu. Mekkeyi mükerremeye gelip Kabei muazzamyı
ziyaretle bir müddet mücavir kaldı. Dülgerlikle iştigal ederdi.
Geceleri Kabenin halvet olması fırsatını gözetirdi. Muvaffak oldu. Dua
etti. "Ya Rab bana ismet ver (yani günahlardan sakınmak), Ruki kıl"
münacatına bir nida işitti. "Benim gaffar olduğumu bilmen lazımdır.
Günahlara istiğfar fazilettir". Huzur içinde (Allahümme mağfir li)
demesine cevap işitti. "Ya İbrahim! Yalnız sen seni istersin. Diğer
kullarımı niyaz edersen rahmeti ilahiyyeden hiçbir şey eksik olmaz"
hitabı üzerine, İbrahim kendi eksikliğini idrak ederek, "ey gizli ve
aşikar herşeyi bilen Allahım! Küstahlığıma ve kusuruma bakma, Cümle
kullarınla, rahmet ve mağfiret nasip ve müyesser kıldığın zümreye
cümlemizi ilhak eyle" deyip "tanırken bilmez olanların haline yazık ki
seni bilmeyenin hali ne olacaktır" dedi.
Hz. İbrahim'in sözlerinden:
Mü'min kişinin nişanı bunlardır. Tek durduğu fikir ola, baktığı ibret ola, yürüdüğü taat içinde ola.
Bir insan üç perdeyi gönlünden çıkarmadıkça kendisine devlet kapısı
açılmaz. Bir, bu Dünyanın hepsini verirlerse sevinmemek, eğer sevinirse
haristir. Haris ise dilekten mahrumdur. İki, kevseri Dünyayı kendisine
verip geri alırlarsa müteessir olmamak. Üç, medhedildiğinde memnun
olmamak zem edilirse de üzülmemek.
Ve her kim veliler mertebesine vasıl olmak isterse Dünya ve ahirete
rağbet eylemeyip ancak Allahü teala hazretlerine rabtıkalp edip helal
lokma yesin.
Süal ettiler ki ne için dualarımız kabul olmuyor?
"Hakkı bilip emirlerini tutmazsınız, Peygamberin sünnetlerini icra
etmezsiniz, Kur'an okur amel etmezsiniz, Halikımızın nimetlerini yiyip
şükür etmezsiniz, Cenneti bildiğiniz halde talep etmezsiniz,
Cehennemden korkmazsınız, Ana ve babanınzın ölülerini kendi elinizle
kabre koyduğunuz halde ibret almazsınız, böyle kabahetlerle dua kabul
olur mu?" diye cevap verdi.
Bir gün İbrahim Edhem hamamdan çıkarken para istediler "yok" dedi."para
yoksa hamama girmeseydin" dedikleri vakit İbrahime vecd geldi bayıldı.
Bilahare kendisine gelince ne oldun diye sordular, "boş el ile şeytan
evine koymazlar, Rahman evine nasıl girebiliriz"dedi.
İbrahim Edhem bir kişinin bağını beklerdi. Mal sahibi bir gün nar kopar
tatlısı olsun dedi. Bu tatlı değil bir daha kopar tatlısını ver dedi
nihayet bunların hangisi tatlıdır bilmiyorsun deyince "ben burada
narların hangisi tatlıdır diye muayene etmeye değil beklemeye geldim "
dedi.
İbrahim bir gece rüyasında Cebrail aleyhisselamı yeryüzüne iner gördü. Elinde kalem divit vardı bu ne iş içindir diye sordu:
"Yer yüzündeki evliyaları yazacağım" dedi
"Beni de yaz" deyince, "senin için emri ilahi yoktur" dedi.
"Ben evliya değilsem de onları severim demesi üzerine bir müddet sükut edildi." Cebrail aleyhisselam buyurdu ki:
"Fermanı ilahi geldi, defterin başına seni yazacağım."
İbrahim Edhem Hz.leri buyuruyorlar: "Bir gün Beyti Mukaddes hademeleri
beni mescidden çıkarmasınlar diye kendimi hasıra sardım. Gece yarısı
oldu. Mescid kapısı açıldı, bir pir içeri girdi. Mihraba geçti iki
rekat namaz kıldı, arkasını mihraba verdi. Kırk kişi daha geldiler.
Birisi:"Burada bir kişi yatıyor, bizden değildir" dedi. Pir gülümseyip
"Edhem oğludur. Kırk gündür namazın huzurunu bulamaz" deyince
sabredemeyip pirin huzuruna selam verip gittim. Allah rızası için
sebebi ne olduğunu sual ettim." Filan gün hurma alırken yerdeki bir
hurma senin olmadığı halde benimdir diye aldığın ve yediğin içindir.
yüz fersah uzak düştün" cevabını alınca hemen hurmacıya geldim,
helallik diledim. Dükkan sahibi bu sözümü işidince bir feryad kopardı.
Dükkanını dağıtarak dervişandan oldu.
İbrahim bir gün sarhoş bir adamı kusmuş ve ağzının içi bulaşık içinde
gördü. Su getirip ağzını yüzünü yıkadı, dua etti. Sarhoş ayıldıktan
sonra: "İbrahim senin ağzın yıkadı" dediler, derhal tevbe eyledi. Diyor
ki: "Hafiften işittiğim sada:" Ya İbrahim sen bizim için ağız
yıkadın. Bizde senin için onun gönlünü yıkadık."
Bir gün Dicle kenarında hırkasını yamarken iğnesi suya düştü birisi görüp:
"Ya İbrahim padişahlığı bırakıp ne yaptın ki ?" deyince İbrahim suya işaret etti:
"İğnemi çıkarın!"
Balıklar ağızlarında birer altın olduğu halde sudan başlarını çıkardılar. İbrahim Edhem:
"Bu benim iğnem değildir deyince zayıf bir balık ağzında iğneyi takdim etti." İbrahim buyurdu ki :
"Evvelki padişahlık mı daha güzel, bu mu güzel? " Ol kişi söylediğine pişman oldu.
Namaz vakti olduğu bir zaman İbrahim abdest almak için bir kuyuya
kovayı salıverdi, içi dolu altın çıktı. Geri döküp tekrar çıkardı. Bu
seferde cevahir dolu çıkınca gene döktü. "Ya Rabbi bana hazineni
bildiriyorsun, halbuki bana abdest için su lazım" deyince bu kere su
çıktı. Abdest alıp namaz kıldı.
İbrahim Edhem Hz.lerinin irtihali yakın oldu. Hafiften bir seda
işitildi. "Yeryüzünün imamı Dünyadan gitti" avazı işiten halk
mütehayyir kaldılar. Ne olduğunu anlayamadılar. Sonra işittiler ki
İbrahim Edhem dünyadan nakleylemiş. Kabri Şerifi belli değildir.
Bazıları Bağdat' ta derler, bir rivayete göre Şamda olduğunu söyleyenler
de vardır. Bazıları hakkın has kuludur, Hakka ulaştı derler.
Radıyallahu Anh.
Kaynak : www.tezkiretulevliya.net
ELİNE SALIK KARDEŞİM
YanıtlaSilBUDA DİYERLERİGİBİ GÜZEL Bİ ÇALIŞMA OLMUŞ.
ALLAH KOLAYLIK VERSİN.....