Allahü teâlânın evliya kullarından. Dünyâdan kendini çekmiş,
ibâdete vermiş derviş. Allahü teâlânın ümmet-i Muhammed’e yapmış olduğu ikram ve
ihsanlardan birisi de böyle mübarek zâtları aralarında bulundurmasıdır. Enes bin
Mâlik (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Ebdâl kırk kişidir. İmâm-ı Taberânî’nin, Evsat
kitabında bildirdiği hadîs-i şerîfde buyruluyor ki; “Yeryüzünde, her
zaman, kırk kişi bulunur. Her biri, İbrâhim (aleyhisselâm) gibi
bereketlidir. Bunların bereketi ile yağmur yağar. Biri ölünce, Allahü teâlâ,
onun yerine başkasını getirir.” İmâm-ı Ahmed’in bildirdiği hadîs-i
şerîfde buyruldu ki: “Bu ümmetde, her zaman otuz kimse bulunur. Her biri,
İbrahim (aleyhisselâm) gibi bereketlidir.” Ebû Nu’aym’ın Hilye
kitabında bildirdiği hadîs-i şerîfde; “Ümmetimin
içinde, her yüz senede iyiler bulunur. Bunlar beş yüz kişidir. Kırkı ebdâldir.
Bunlar, her memleketde bulunurlar” buyruldu. Bunları bildiren, daha
nice hadîs-i şerîfler vardır. Yine Hilye kitabında, Ebû Nu’aym’ın merfû’ olarak
bildirdiği hadîs-i şerîfde; “Ümmetimin arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların
kalbleri, İbrahim’in (aleyhisselâm) kalbi gibidir.
Allahü teâlâ, onların sebebi ile, kullarından belâları giderir. Bunlara ebdâl
denir. Bunlar, bu dereceye namaz ile, oruç ile ve zekât ile
yetişmediler” buyruldu. İbn-i Mes’ûd; “Yâ Resûlallah! Ne ile bu
dereceye vardılar?” diye sorunca; “Cömerdlikle ve müslümanlara nasihat etmekle
yetiştiler” buyurdular. Bir hadîs-i şerîfde de; “Ümmetim içinde
ebdâl olanlar, hiç bir şeye lanet etmezler” buyruldu. Hatîb-i
Bağdadî, Târih-i Bağdâd kitabında buyuruyor ki: “Nükebâ
üç yüz, nücebâ yetmiş kişidir. Büdelâ
kırk kişidir. Ahyâr yedi kişidir. Amed
dörtdür. Gavs birdir. İnsanlara bir şey lazım olsa, önce
Nükebâ dua eder. Kabul olmazsa, Nücebâ dua eder. Yine kabul olmazsa Ebdâl, daha
sonra Ahyâr, sonra Amed dua ederler. Kabul olmazsa Gavs dua eder. Bunun duası
elbet kabul olur.”
Ebdâl olan mübarek zâtlar, yeryüzünde devamlı bulunurlar. Biri
vefat ettiği zaman, yerine bir başkası geçirilir. Sayıları yine aynı olur.
Bunları kimse tanımaz. Hattâ bâzan kendileri bile kendilerini bilmez. Bunların
başlarında kutbları, en büyükleri bulunur. Buna Kutb-i ebdâl,
Kutb-i medar veya Kutb-i aktâb denir.
İmâm-ı Rabbânî (kaddesallahü sirrahül’azîz), Meârif-i
ledünniyye kitabında, otuz beşinci marifette buyuruyor ki: “Kutb-i
ebdâl yâni Kutb-i medar, âlemde, dünyâda her şeyin var olması ve varlıkta
durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olur. Her şeyin yaratılması, rızkların
gönderilmesi, dertlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması,
bedenlerin afiyet bulması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Her zamanda, her
asırda bulunması lâzımdır. Hiç bir zaman bunsuz olmaz. Çünkü âlem bununla nizâm
bulmaktadır. Bunlardan biri ölünce, yerine başkası tâyin edilir. Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz zamanındaki Kutb-i ebdâl; Ömer (radıyallahü anh)
ile Veysel Karânî (k. sirruh) idi.”
Bir de Kutb-i irşâd olan mübarek zâtlar vardır ki,
bunları Kutb-i ebdâl ile karıştırmamalıdır. Onlar, âlemin irşadı, hidâyeti için
feyzlerin gelmesine vâsıta olurlar. Herkese rüşd ve îmân bunun vâsıtası ile
gelir. İslâmiyet’i korur. Dîn-i İslâm başı boş kalmaz. Din düşmanları pervasızca
dîni yıkmaya, değiştirmeye saldıramaz. İmân sahibi olmak, hidâyete kavuşmak,
ibâdet yapabilmek, günahlara tövbe etmek Kutb-i irşadın feyzleri ile olur.
Kutb-i irşadın her zaman bulunması lâzım değildir. Öyle zamanlar olur ki, âlem
îmândan ve hidâyetten büsbütün mahrum kalır. Resûlullah sallallahü aleyhi ve
sellem efendimiz, o zamanın Kutb-i irşadı idi.
Hadîs-i şerîflerde ebdâl hakkında buyruldu ki:
“Onların hürmetine size yağmur yağdırılır. Onların
sayesinde, düşmanlarınız üzerine Allahü teâlânın yardımına
kavuşursunuz.”
“Onların sayesinde rızk bulursunuz.”
“Allahü teâlâ, onların hürmetine yağmur yağdırır, ot
bitirir, belâyı defeder.”
“İlâhî emrin vakit ve saati gelince, bunların ruhu birden
kabz olunur. Ondan sonra da kıyamet kopar.”
“Hadîs-i şerîflerde ebdâlin ahlâkı hakkında buyruldu ki:
“Kendilerine zulm edeni affederler. Kötülük edene iyilik
ederler.”
“Cennet’e, yaptıkları sâlih amelleriyle, çok namaz ve
oruçları ile girmezler. Allahü teâlânın rahmeti ile, cömerdlikle, gönül
selâmetiyle, bütün müslümanlara merhametli olmaları ve onların haklarında iyilik
istemeleri sebebiyle girerler.”
KAYNAK : http://www.ehlisunnetbuyukleri.com
KAYNAK : http://www.ehlisunnetbuyukleri.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder