Ümmü Seleme (Radıyallâhu Anhâ)dan rivayet edilen: “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sarhoş eden ve uzuvlara gevşeklik veren her şeyi yasaklamıştır.”[1] hadîs-i şerîfinden dolayı esrar, eroin, afyon gibi bütün uyuşturucular haram kılınmıştır.
İmam Karâfî (Rahimehullâh)
bütün uyuşturucuların haram olduğuna dair ulemânın icmaını (görüş
birliği içinde olduklarını) ve bunları helâl sayanın kâfir olacağını
nakletmiştir. Dört mezheb imamının bu hususta konuşmamaları, onların
zamanında bu gibi şeylerin bulunmamasındandır.
Zira bu uyuşturucuların kullanımı, Tatar devletinin ortaya çıktığı hicrî 7. asrın sonu ve 8. asrın başında zuhur etmiştir.[2]
Şehu’n-Nikāye’de
zikredildiğine göre uyuşturucu otlar mayi (sıvı) olmasalar da yenilmek
suretiyle sarhoşluk verdikleri için haramdırlar. Bazı fıkıh âlimlerinin
beyanına göre, bu gibi uyuşturuculardan sarhoş olanın talakı vaki olur
(boşaması geçerlidir) ve bu iş günümüzde insanlar arasında yaygınlaştığı
için had cezası uygulanır.[3]
Ancak
şunu belirtelim ki, uyuşturucu maddelerinin istimalinin haramiyeti
keyiflenmek ve sarhoş olmak kastıyla kullanılması hâlindedir velâkin
tedavi için, akıl gidermeyecek şekilde kullanılmalarının mubah olduğu
hususunda ihtilâf yoktur.
Dolayısıyla günümüzdeki ağrı kesici
ilâçlarda bulunan uyuşturucular aklı giderecek safhada olmadığından ve
bunları içenin de sarhoş olmak gibi bir niyeti bulunmadığından bu gibi
ilâçları kullanmak caizdir.
Zaten uyuşturucu otların kendileri
necis (pis) sayılmaz, sıvı içkilerin pis sayılmaları kendilerine özel
bir durumdur; yoksa her haram olan şey necis demek değildir. Nitekim
öldürücü zehir de haramdır; fakat elbiseye sürüldüğü veya üzerinde
taşındığı takdirde namaza mani değildir.
Rûhu’l-Beyân tefsirinde Te’vilât-ı Necmiyye’den naklen bu âyet-i celîlenin işârî manası şöyledir:
“Ey İman Edenler! Ey Allâh-u Te‘âlâ’nın, inayet kalemiyle kalplerine yazmasıyla gerçek imana sahip olanlar.
Ancak şarap, kumar, dikili taşlar, fal okları:
Şaraba gelince o aklı örter, akıl ise, ilk yaratılanlardan olan ulvî
(yüce), ruhânî bir nurdur. Tabiatı ise itaat, inkıyad (boyun eğmek) ve
rabbisine karşı tevazudur, dolayısıyla akıl, melek gibidir.
Aklın
zıddı olan heva (kötü arzu) ise, en son yaratılanlardan biri olup süflî
(alçak), nefsanî ve zulmanî (karanlık)dır. Onun tabiatı da inatçılık,
muhalefet (karşı gelmek) ve şeytan gibi Rabbisine ibadetten kibirlenip
kaçınmaktır.
Şarap, akıl nurunu örtünce, o aklın sahibi
hak yolu bulamaz hâlde yenik düşer, sonra hevanın karanlığı ona galip
gelerek nefis kötülüğü emreder ve hevasından da yardım alarak süflî
arzuları sebebiyle nefsanî bütün şehvetlerin, hayvanî bütün lezzetlerin
peşine düşer, işte o zaman şeytan kendisine galip gelerek onu bütün
muhalefet çukuruna düşürür. Bundan dolayı: Abdullan ibni Amr ibni’l-Âs
(Radıyallâh Anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlullâh
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İçki bütün pisliklerin anasıdır.” buyurmuştur.[4] Çünkü bütün pislikler içkiden doğmuştur.[5]
Kaynak : https://www.ismailaga.org.tr/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder