Kelâm : Söz. Bir mânayı
ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde. * Allah'a mahsus bir sıfat. * Fık: Allah
(C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden)
münezzehtir, ezelidir, ebedidir. * Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın
(C.C.) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden
ilim. (Bak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh)
Tecelli : Görünme. Bilinme.
* Kader. * Allah'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması,
görünmesi. Hak nurunun te'siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi.
Mukaddes : (Kuds. den)
Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her
çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.
Lem'a : (C.: Lemâat)
Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak.
Nûr : Aydınlık. Parıltı.
Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. * Kur'ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet.
Peygamber. * Zulmeti def eden, şule, ışık.
Makam : Durulacak yer. *
Rütbeli yer. * Câh. Mesned. Mansab. * Musikide usul. Tempo.
Mekân : (Kevn. den) Yer.
Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal.
Lâmekân : Mekansız âlem.
Sûret: (C.: Sur - Suver)
Biçim, görünüş. * Kılık. Tarz. * Yol. Gidiş. Hal. * Tasvir. Dıştan görünen
şekil.
Kâmil: (Kemal. den) Bütün,
tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi. *
Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır. * Yaşını başını almış, terbiyeli ve
görgülü kimse. * Âlim, bilgin kişi.
Vahdet: Birlik. Yalnızlık.
Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
Kesret : Çokluk, sıklık. *
Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk.
Meneviş : Bir yüzeyde renk
dalgalanması sonucu görülen parlaklık, hare.
Esma : Adlar. Nâmlar.
İsimler.
Esma-ül Hüsna : Allah'ın
isimleri. Cenab-ı Hakk'ın güzel isim ve sıfatları.
Bâtın : İç, dâhilî. Gizli.
İçyüz. Sırr, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir'dir) (Bak:
Batn)
Zâhir : (Zuhur. dan)
Görünen, âşikâr olan. Açık, belli, meydanda olan. * Görünüşe göre. * Şüphesiz.
* Suret. Dış yüz. Görünüş. * Anlaşılan.
Gıbta : İmrenme. Aynı iyi
hâli isteme. Şiddetle başkasının güzel bir halinin kendisinde de olmasını arzu
etme.
Tamah : (Tımah - Tumuh) Bir
şeye göz dikip bakma.
Fazilet : Değer. Meziyet,
iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî
vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir
şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah
olmasına sebep olan keyfiyet.
Teslimiyet : Kendini
Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek.
Muhtelif : Çeşitli. Bir
türlü olmayan. Birbirine uymayan.
Muvakkat : Vakitli. Geçici.
Fâni. Devamlı olmayan.
"Feiza ferağte fensab.
Ve ila rabbike ferğab : Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine
yönel." (İnşirah 94/7-8)
Mâbed : (Mâbet) (İsm-i
mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi)
Muallâ : Yüksek, yüce, âli.
Makamı ve rütbesi yüksek.
Dimağ : Beyin. Kafanın içi.
(Bak: Kalb)
Muazzam : Büyük, iri,
cesim, mükerrem, mübeccel, koskoca.
Rahmetenli'l- âlemin :
Bütün âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm. Taklidî :
Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen.
Nev' : Çeşit, sınıf, cins.
Vahiy : Bir fikrin, bir
hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi. İlham :
Allah tarafından kalbe gelen mâna.
Tevessül : Allah'ın
dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. *
Sebeb tutmak.
Şaibe : Leke, kir. *
Süprüntü. Pislik. * Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik.
Nazariyyat : (Nazariye. C.)
Görüşler. Düşünceler. Doğruluğu isbat edilmemiş ilmi görüşler.
Külliyat : (Külliyet. C.)
Bütün. Hepsi. Hepsi birden. * Bir müellifin bütün eserleri.
Mekanizma : Belli bir
sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar
birleşimi, sistem, düzenek. Organların işleyiş biçimi: "İnsan vücudunun
mekanizması."
Âsil : Esas. Yedek olmayan.
* Köklü. * Edebli, soylu. * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden.
Beşer : (Beşere) İnsan
derisinin dış yüzleri. * İnsan. Âdem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder