13 Şubat 2020 Perşembe

RASÛLULLÂH ﷺ'İN ALÎ (RADIYALLÂHU ANH)A VASİYETLERİ (83 VASİYETİN TAMAMI)

RASÛLULLÂH ﷺ'İN ALÎ (RADIYALLÂHU ANH)A VASİYETLERİ (83 VASİYETİN TAMAMI)
Muhyiddîn ibni Arabî (Kuddise Sirruhû) "el-
Fütûhatü'l-Mekkiyye" isimli şaheserinin son
babı olan 560. babının içerisinde "Vesâyâ Ne-
beviyye (Nebevi Vasiyetler)" başlığı altında
bir fasıl açmış ve orada Alî ibni Ebî Tâlib
(Radıyallâhu Anh)dan kendisine ulaşan rivayetleri sıralarken şunları kaydetmiştir:
Alî (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: Rasûlullâh ﷺbana bir takım vasiyetlerde bulunmak üzere şöyle buyurdu:
1. Ey Ali! Sana bir takım tavsiyelerde bulunacağım. Onları iyi belle ki sen benim bu vasiyetimi muhafaza ettiğin müddetçe hayırda olmaya devam edersin.
2. Ey Ali! (İhlaslı ve samimi bir) mü'minin üç alameti vardır; bunlar da namaz, oruç ve zekat (gibi farzlara devamı)dır.
Mütekellifin (zoraki ve yapmacık iş yapanın) da üç alameti vardır, yanında iken (samimi görünmek için) yalakalık yapar, yanında değilken gıybet yapar, musibet(in)e sevinir.
Zalimin de üç alameti vardır; kendisinden aşağı olanları güc(üy)le ezer, üstünde olanlara isyan eder, başka zalimlere de yardım eder.
Riya (gösteriş) yapanın da üç alameti vardır; insanların yanında istekli davranır, tek başına olduğunda tembellik yapar ve (yaptığı) tüm işlerde medhi (övülmeyi) sever.
Münafığın da üç alameti vardır; konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde (vefasızlık edip) sözü bozar, kendisine bir şey emanet edildiğinde ise hainlik yapar.
3. Ey Ali! Tembel kimsenin üç alameti vardır; işlerinde gevşeklik gösterir ve nihayet (yapması gereken şeyden) geri kalır, o kadar ihmalkar davranır ki nihayet (vazifesini tamamen) zayi eder, o derece zayi eder ki sonunda günaha girer.
Akıllı kimsenin şu üç şey haricinde hiçbir şey için ciddi bir gayrete girmesi uygun olmaz; onlar da geçimini temin etmek, haram olmayan şeylerden lezzet almak ve ahiret(i kazanmak) için (ilim, ibadet ve cihad gibi salih amel yollarına) bir adım atmak.
4. Ey Ali! Şüphesiz (şunlar senin) yakin(i bir imana sahip olduğunun alametlerin)dendir ki Allâh'ı kızdırarak kimseyi razı etmeyesin, Allâh'ın sana verdiği şeylerden dolayı (sadece Rabbi'ne hamdetmeliyken) asla kimseyi methetmeyesin ve Allâh'ın sana vermediği bir şeyden dolayı da (birilerini suçlayarak) asla kimseyi kötülemeyesin.
Çünkü rızık (var ya), şüphesiz hiçbir hırslının hırsı onu (kendisine) çekemez. Hiçbir isteksizin istememesi de onu (kişiden) geri çeviremez.
Halbuki muhakkak Allâh-u Sübhânehû ve Te'âlâ rahatlık ve ferahlığı yakine (yazılan kaderin, kısmetin ve rızkın geleceğine şüphesiz inanmaya) ve Allâh'ın taksimine razı olmaya koymuştur. Derdi ve üzüntüyü de Allâh'ın taksimine (razı olmayıp) kızmaya koymuştur.
5. Ey Ali! Cahillikten daha kuvvetli bir fakirlik yoktur. Akıldan daha bulunmaz bir mal yoktur. (Çünkü mal akıl getirmez ama akıl mal kazanır.)
Ucub (kendini beğenmek)den daha vahşi bir yalnızlık yoktur. İstişareden daha güvenilir bir yardımlaşma yoktur.
Yakin (gözle görürcesine şüphesiz inanmak) gibi bir iman yoktur. (Haramlardan hatta şüphelilerden) kaçınmak gibi bir vera' (takvalık) yoktur. Ahlak güzelliği gibi bir şeref yoktur. Tefekkür (Allâh-u Te'âlâ'nın ayetleri hakkında derin düşünmek) gibi de ibadet yoktur.
6. Ey Ali! Şüphesiz her şey için (onu bozan ve yararsız hale getiren) bir afet vardır. Sözün afeti yalan konuşmaktır. İlmin afeti (onu) unutmaktır. İbadetin afeti riya (gösteriş yapmak)dır. Zarafetin (güzel kılık-kıyafet kuşanmak başta insanlara değer verme, İslam'ı güzel gösterme gibi iyi niyetlerle yapılsa da neticede övgüyle anılma ve insanlara hava atmaya sebebiyet vereceğinden onun) afeti de kibirlenmektir.
Şecaatin (cesurluğun) afeti az(arak zulüm yap)maktır. Hoşgörü sahibi olmanın afeti başa kakmaktır. Güzelliğin afeti böbürlenmektir.
Nesebin (soylu olmanın) afeti övünmektir.
Hayanın afeti acizliktir (çaresizlik utanma hissini bozar, yani insan çaresiz kalınca utanma duygusu kaybolup her yanlışa düşer).
İyilik sahibi olmanın afeti iftihardır. Fazla malın afeti cimriliktir. Cömertliğin afeti israf (saçıp savurmak)dır. İbadetin afeti yaşlılıktır (ihtiyarlık ibadetlere engel olur). Dinin afeti hevadır (nefsin arzusuna göre Ehl-i Sünnet dışı inançlara sahip olmak kişinin dinini, imanını zedeler).
7. Ey Ali! Yüzüne karşı övgüde bulunulduğu zaman: 'Allâhümmece'alnî (kh)ayran mimmâ yekûlûne veğfir lî mâ lâ ye'ğlemûne ve lâ tüâ(kh)iznî fîmâ yekûlûne'
اَللَّهُمَّ اجْعَلْنِي خَيْرًا مِمَّا يَقُولُونَ وَاغْفِرْ لِي مَا لَا يَعْلَمُونَ وَ لَا تُؤَاخِذْنِي فِيمَا يَقُولُونَ
'Ey Allâh! Beni (bu kimselerin) söylediklerinden daha hayırlı yap, (benim hakkımda) bilmedikleri şeyleri (günahları) benim için mağfiret eyle ve bu söylediklerinden dolayı beni sorumlu tutma' de ki böylelikle onların dediklerin(in mesuliyetin)den kurtulursun.
8. Ey Ali! Oruçlu bir halde akşamladığında, iftar edeceğin zaman: 'Allâhümme leke sumtü ve 'alâ rızkıke eftartü'
اَللَّهُمَّ لَكَ صُمْتُ وَ عَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ
'Ey Allâh! Ancak Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla iftar ettim' de ki senin için o gün oruç tutanların ecri (kadar fazla sevap) yazılsın, üstelik onların sevaplarından da hiçbir şey eksiltilmesin.
Şunu bil ki şüphesiz her oruçlu için (iftar anında yaptığı zaman) icabet olunmuş bir dua (hakkı) vardır, eğer bir kimse ilk lokma anında: 'Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîmi yâ vâsi'a'l-meğfirati! İğfir lî!'
بِسْمِ الله الرَّحْمَانِ الرَّحِيمِ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ! اِغْفِرْ لِي
'Rahmân ve Rahîm olan Allâh'ın adıyla! Ey mağfireti geniş olan (Allâh)! Beni mağfiret eyle' derse onun için (günahları) bağışlanır. Şunu da bil ki şüphesiz oruç cehenneme karşı büyük bir kalkandır.
9. Ey Ali! (Otururken) güneşe ve aya doğru yönelme, onlara arkanı dön.
Çünkü bunlara doğru dönmek gerçekten hastalıktır, onlara arka dönmek ise devadır.
10. Ey Ali! Yâsîn Suresi'ni çokça oku, çünkü gerçekten Yâsîn okumakta on bereket vardır. Aç bir kimse onu okursa, mutlaka doyar.
Susuz kalmış biri onu okursa, şüphesiz suya kanar. Çıplak kimse okursa, mutlaka giyinir.
Hasta biri okursa, muhakkak iyileşir. (Bir şeyden) korkan okursa, (korktuğundan) mutlaka emin olur. Hapisteki okursa, kesinlikle kurtarılır. Bekar kimse okursa, mutlaka evlenir.
Yolculukta olan bir kimse okursa, mutlaka o yolculuğun (zorlukları karşısın)da kendisine kesinlikle yardım olunur. Bir eşyası kaybolan onu okursa, hiç şüphesiz kaybını bulur.
Eceli gelip ölmek üzere olan kimsenin başucunda birisi onu okursa, hiç şüphesiz o kimseye (ölümün zorlukları) hafifletilir.
Her kim onu sabahleyin okursa, akşama varıncaya kadar (her türlü şerden) güvende olur. Her kim de onu akşamleyin okursa, sabaha çıkıncaya kadar (her türlü korkudan) eman içinde olur.
11. Ey Ali! Cuma gecesinde Duhân Suresi'ni oku ki senin için (günahların) bağışlanmış olarak sabaha çıkasın.
12. Ey Ali! Her (farz) namazın peşine Âyete'l-Kürsî oku ki şükredenlerin kalpleri, nebilerin sevabı ve iyi kulların amelleri(nin bir misli) sana da verilsin.
13. Ey Ali! Haşr Suresi'ni oku ki kıyamet gününde her şerden emin olarak haşrolunasın (mahşere getirilesin).
14. Ey Ali! Tebârake (Mülk) ve Secde surelerini oku ki, onlar seni kıyamet gününün dehşetlerinden kurtarsınlar.
15. Ey Ali! Uyku anında Tebârake oku ki, kabir azabını ve Münker-Nekir'in sorgu-sualini(n şiddetini) senden defetsin.
16. Ey Ali! Abdest üzerine (peşine) 'Kul hüvallâhü Ehad' (İhlâs Suresi) oku ki kıyamet günü sana: 'Ey Allâh'ı metheden kul! Kalk hemen cennete gir' diye nida edilsin.
17. Ey Ali! Bakara Suresi'ni oku, çünkü şüphesiz onu okumak büyük bir berekettir, onu (okumayıp) terk etmek ise büyük bir pişmanlık (sebebi olacak)tır.
Ayrıca o (Bakara Suresi) var ya, sihirbazlar on(u okuyana zarar ulaştırmay)a güç yetiremezler.
18. Ey Ali! Güneşte çok uzun oturma, çünkü o gerçekten (insanın içinde) gömülü (gizli olup henüz açığa çıkmamış olan) derdi harekete geçirir, elbiseleri eskitir ve (insanın da giysilerinin de) rengi(ni) değiştirir.
19. Ey Ali! Senin: 'Sübhâneke Rabbî lâ ilâhe illâ ente 'aleyke tevekkeltü ve ente Rabbü'l-arşi'l-'azîm'
سُبْحَانَكَ رَبِّي لَا إِلَهَ إلَّا أَنْتَ عَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَ أَنْتَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
'Ey Rabbim! Seni (noksan sıfatlardan tenzih ve) tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur.
Ben ancak Sana tevekkül ettim ve Sen büyük Arş'ın Rabbi'sin' demen senin için korkudan güvencedir.
20. Ey Ali! Senin:
وَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًاۙ ﴿٤٥﴾ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُورًا ﴿٤٦﴾
(el-İsrâ Suresi:45-46) ayetlerini okuman senin için vesveseden (kurtarıcı) bir güvencedir.
21. Ey Ali! Senin: "Mâ şâ allâhü kâne ve mâ lem yeşâ' lem yekün eşhedü ennallâhe 'alâ külli şey'in kadîrun ve ennallâhe kad ehâta bi külli şey'in 'ılmen ve ehsâ külli şey'in 'adeden ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh"
مَا شَاءَ اللهُ كَانَ وَ مَا لَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ، أَشْهَدُ أَنَّ اللهَ عَلَى كُلِّ شَيْئٍ قَدِيرٌ، وَ أَنَّ اللهَ قَدْ أَحَاطَ بِكُلِّ شَيْئٍ عِلْمًا، وَ أَحْصَى كُلِّ شَيْئٍ عَدَدًا، وَ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِااللهِ
"Allâh-u Te'âlâ ne dilediyse (o şey) olmuştur, neyi dilemediyse o da olmayacaktır.
Ben Allâh-u Te'âlâ'nın her şeye son derece gücü yeten bir Zat olduğunu ve ilmiyle her şeyi kuşattığını ve onları tek tek saydığını şüphesiz biliyorum (ve buna inanıyorum).
Günahlardan dönüş ve ibadetlere kuvvet ancak Allâh-u Te'âlâ'nın yardımıyladır" demen, nazar eden her kişinin (kem gözünün) şerrine karşı senin için bir güvencedir.
22. Ey Ali! Zeytinyağı ye ve zeytinyağı ile yağlan. Çünkü gerçekten her kim zeytinyağı yer ve zeytinyağı ile yağlanırsa, kırk sabah kendisine şeytan yaklaşamaz.
23. Ey Ali! (Yemeğe) tuz ile başla ve tuz ile bitir (sonunda da tuz ye).
Çünkü gerçekten tuz yetmiş hastalığa şifadır ki bunlardan bazısı; delilik, cüzzam, baras (alaca), boğaz ağrısı, diş ağrısı ve karın ağrısıdır.
24. Ey Ali! Yemek yiyeceğin zaman: "Bismillâh" de, yemeği bitirdiğinde: "Elhamdülillâh" de.
Çünkü muhakkak senin iki hafaza (yazıcı) meleğin, sen onu (yemeğini bitirip sofrayı) kendinden uzaklaştırana kadar hiç dinlenmeden senin için sevaplar yazarlar.
25. Ey Ali! Ayın başında hilali gördüğünde üç kere: "Allâhü ekber"
اَللهُ أَكْْبَرُ
"Allâh her şeyden büyüktür" de.
Peşine de: "Elhamdülillâhillezî (kh)alekanî ve (kh)alakake ve kadderake menâzile ve ce'aleke âyeten li'l-'âlemîn"
اَلْحَمْدُ لِلهِ الَّذِي خَلَقَنِي وَ خَلَقَكَ وَ قَدَّرَكَ مَنَازِلَ وَ جَعَلَكَ آيَةً لِلْعَالَمِينَ
"Beni yaratan, seni de yaratan, sana (aylık ve yıllık seferlerinde uğrayacağın burçlar, konaklar ve) menziller (tespit ve) takdir eden ve seni alemler için (Kendi üstün kudretine delalet eden) bir ayet yapan Allâh'a hamdolsun" de ki Allâh-u Te'âlâ:
"Ey Benim meleklerim! Şahid olun ki hiç şüphesiz Ben bu kulu(mu cehennem) ateş(in)den azad ettim" buyurarak seninle meleklere karşı iftihar etsin.
26. Ey Ali! Aynaya baktığın zaman: "Allâhümme kemâ hassente (kh)alkî fehassin (kh)ulükî verzüknî"
اَللَّهُمَّ كَمَا حَسَّنْتَ خَلْقِي فَحَسِّنْ خُلُقِي وَارْزُقْنِي
"Ey Allâh! Suretimi güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzel yap ve beni rızıklandır" de.
27. Ey Ali! Evinden bir hacet(ini görmek) isteyerek çıktığında (özellikle o niyetle) Âyete'l-Kürsî'yi oku, inşâ Allâh-u Te'âlâ dileğin şüphesiz yerine getirilecektir.
28. Ey Ali! Abdest al(mayı arzula)dığın zaman: "Bismillâhi ve's-salâtü 'alâ rasûlillâh"
بِسْمِ اللهِ وَ الصَّلَاةُ عَلَى رَسُولِ اللهِ
"Allâh'ın adıyla (abdeste başlarım). Rasûlullâh'a salat(-ü selam) olsun" de.
29. Ey Ali! Geceden bir koyun sağacak (vakit) kadar (az bir zaman) da olsa (nafile olarak teheccüd) namaz(ı) kıl ve seherlerde Allâh-u Sübhânehû'ya dua et ki duan reddolunmasın.
Çünkü şüphesiz Allâh-u Sübhânehû: "Seher (vakit)ler(in)de istiğfarda bulunanları (özellikle methederim)" (Âl-i İmrân Suresi:17'den) buyuruyor.
30. (Ali (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır:)
"Bir kere Rasûlullah ﷺ bana:
'Ey Ali! Ölüleri yıka, çünkü şüphesiz her kim ölen birini yıkarsa, onun için yetmiş mağfiretle (yetmiş günahı) bağışlanır ki o mağfiretlerden biri dahi tüm mahlukata taksim edilecek olsa elbette o (mağfiret) hepsini(n günahlarını) kuşatır' buyurdu.
Bunun üzerine ben: 'Ya Rasûlallâh! Ölü yıkayan kimse ne demeli?' diye sorduğumda Rasûlullâh ﷺ:
'Yıkamayı bitirene kadar: 'Ğufrâneke ya Rahmân!'
غُفْرَانَكَ يَا رَحْمَانُ
'Ey Rahmân! Mağfiretini (bu ölüyü de beni de bağışlamanı, bizi rezil etmemeni ve hatalarımızı örtmeni isterim)' der' buyurdu."
31. Ey Ali! Tek başına yolculuğa çıkma, çünkü şüphesiz şeytan tek olanla beraberdir (ona daha kolay vesvese verir) ve o (şeytan bir kişidense) iki kişiden daha uzaktır.
Ey Ali! Kişi tek başına sefere çıktığında hiç şüphesiz isabetsiz (şaşkın) biri olur, iki kişi de isabetsiz olurlar, üç kişi ise (isabetli hareket eden, dolayısıyla şeytanın kendilerinden uzak olduğu) bir nefer (cemaat)dir.
32. Ey Ali! Senin erkek veya kız çocuğun doğduğu zaman sağ kulağına ezan oku, sol kulağına ise kamet oku, (bunu yaparsan) şüphesiz ona (çocuğa) şeytan ebediyyen zarar veremez.
33. Ey Ali! Sana bir zorluk (sıkıntı) çöktüğünde: "Allâhümme innî es'elüke bi hakkı Muhammedin ﷺ ve âli Muhammedin ﷺ 'aleyke en tünciyenî"
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ ﷺ وَ آلِ مُحَمَّدٍ ﷺ عَلَيْكَ تُنْجِيَنِي
"Ey Allâh! Muhakkak ben, Muhammed ﷺ'in ve Muhammed ﷺ'in Ehl-i Beyti'nin Sendeki hakkı (hatırı bahşı)na beni kurtarmanı istiyorum" de.
Bir şehre veya karyeye (ilçeye) girmek istediğin zaman orayı gördüğünde: "Allâhümme innî es'elüke (kh)ayra hâzihi'l-medîneti ve (kh)ayra mâ kütibet fîhâ ve e'ûzü bike min şerrihâ ve min şerri mâ kütibet fîhâ, allâhümmerzüknî (kh)ayrahâ ve e'iznî min şerrihâ ve habbibnâ ilâ ehlihâ ve habbib sâlihî ehlihâ ileynâ"
اَللَّهُمَّ إِنِّي أًسْأَلُكَ خَيْرَ هَذِهِ الْمَدِينَةِ وَ خَيْرَ مَا كُتِبَتْ فِيهَا وَ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا وَ مِنْ شَرِّ مَا كُتِبَتْ فِيهَا، اَللَّهُمَّ ارزُقْنِي خَيْرَهَا وَ أَعِذْنِي مِنْ شَرِّهَا وَ حَبِّبْنَا إِلَى أَهْلِهَا وَ حَبِّبْ صَالِحِي أَهْلِهَا إلَيْنَا
"Ey Allâh! Muhakkak ki ben bu şehrin hayırlarını ve burada takdir olunmuş bulunan şeylerin hayrını Senden istiyorum.
Buranın şerrinden ve burada takdir olunmuş bulunan şeylerin (hepsinin) şerrinden Sana sığınıyorum.
Ey Allâh! Bana buranın hayırlarını nasib et ve buranın şerrinden beni koru. Buranın halkına bizi sevdir, buranın halkının salihlerini de bize sevdir" de.
34. Ey Ali! (Sen) bir yerde konakladığın zaman: "Allâhümme enzilnâ münzelen mübâraken ve ente (kh)ayru'l-münzilîn"
اَللَّهُمَّ أَنْزِلْنَا مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَ أَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ
"Ey Allâh! Bizi çok bereketli bir yere kondur. Zaten konaklatanların en hayırlısı ancak Sensin" de ki sana oranın hayırları nasib edilsin ve oranın şerri senden defedilsin.
35. Ey Ali! Tartışma(lar)dan sakın.
Çünkü (vuzuha kavuşturulması hedeflenen bir konuda hakkı meydana çıkarmak için olmayan nefsani bir tartışma çıkar da herkes kendi görüşünü karşı tarafa kabullendirmek için münazaraya kalkışırsa) gerçekten onun (böyle bir mücadelenin sağlaması beklenen hedefi ve) hikmeti (o kargaşa ortamından dolayı doğru) anlaşılmaz, (sebep olacağı) fitnesinden (sıkıntıdan ve tartışmacılar arasına sokacağı kin ve nefretten) de emin olunmaz.
36. Ey Ali! Hamama izarsız (peştemalsiz) olarak girmekten sakın, çünkü (avret yerine) bakan da, kendisine bakılan da melundur (lanetlenmiştir).
37. Ey Ali! İşaret ve orta parmağına yüzük takma, çünkü muhakkak o (parmaklara yüzük takmak), Lût kavminin işlerindendir.
38. Ey Ali! Rüku ve secde halinde iken kıraat yapma (Kur'an okuma niyetiyle ayet okuma).
39. Ey Ali! Mücadeleden (insanlarla tartışmaktan ve kavga gürültü çıkarmaktan) sakın. Çünkü (sen haklı olsan da) şüphesiz o (çekişme en nihayet karşı tarafın sövüp sayma içerikli günahkar eden sözler söylemesine ve zarar verecek hareketler yapmasına sebep olacağından), amelleri(n sevabını) iptal eder.
40. Ey Ali! (Senden bir şey) isteyen (dilenciy)i, sana at üzerinde de gelse (zengin sanıp da) kovma ve ona (sadaka) ver. Çünkü şüphesiz o (verdiğin) sadaka, isteyenin elinin içine düşmeden önce Allâh'ın yedinde (ahirette karşına çıkarmak üzere sakladığı emanetler içerisinde) bulunur.
41. Ey Ali! Sadakayı erken ver (gündüzün evvelinde sadaka vererek o gün gelecek musibetlerden korun).
Çünkü bela hiç şüphesiz ki o sadakayı çiğneyip geçemez (onu aşıp sana ulaşamaz).
42. Ey Ali! Güzel ahlaklı olmaya gayret et. Şüphesiz sen (fazla nafile ibadet yapamasan bile) bununla (insanlara iyi davranman sayesinde) saim (gündüz nafile oruç tutan) ve kaim (geceleyin ibadet eden) derecesine ulaşırsın.
43. Ey Ali! (Başına gelen bir şeye) kızmaktan (sinirlenmekten) sakın.
Çünkü muhakkak şeytanın, Ademoğluna (kötü şeyler yaptırmaya) en ziyade kudret (güç ve) imkan bulduğu zaman onun kızgın olduğu vakittir.
44. Ey Ali! (Eşin ve çocukların gibi nazını çekecek kimseler dışındakilere) mizah (şaka yapmak)dan sakın. Çünkü şüphesiz o, insanın değerini (saygınlığı) ve canlılığını giderir.
45. Ey Ali! Ku'l-hüvallâhü Ehad (İhlâs Suresin)i okumaya devam et, çünkü muhakkak onu okumak fakirliği uzaklaştırıcıdır.
Zinadan sakın, çünkü şüphesiz zinada altı özellik vardır ki bunların üçü dünyada (çıkacak)dır, üçü ise ahirette (gerçekleşecek)dir.
Dünyada olanlara gelince; tükenmeyi (ölümü) çabuklaştırır, zenginliği giderir ve rızkı(n bereketini) mahveder.
Ahirettekiler ise (mahşerdeki) muhasebenin kötü geçmesi, bütün maliklerin Rabbi (olan Allâh-u) Azze ve Celle'nin gazabı ve (imansız ölmesine sebebiyet vererek) cehennemde ebedi kalmaktır.
46. Ey Ali! Evine girdiğinde hane halkına selam ver ki evinin hayrı (bereketi) çok olsun.
47. Ey Ali! Fakirleri ve miskinleri (yoksulları) sev ki Allâh-u Te'âlâ da seni sevsin.
48. Ey Ali! Yoksulları ve fakirleri kovma ki kıyamet günü melekler de seni (cennetten) kovmasınlar.
49. Ey Ali! Sadaka vermeye devam et (onu hiç bırakma), zira şüphesiz o, kötülükleri senden defeder (savuşturur).
50. Ey Ali! Ailene infakta bulun, (yaptığın harcamalarda cimri davranmayıp) genişlik yap (elini sıkı tutma) ve (bunu yaptığın zaman çoluk-çocuğuna yaptığın masraflardan dolayı) Arş'ın sahibi (olan zengin Allâh) tarafından (rızkında) bir azaltma olacağından korkma.
51. Ey Ali! (Biri tarafından) sana: "Allâh'tan kork" dendiği zaman sakın kızma.
Yoksa bu, kıyamet günü seni kötü duruma düşürür.
52. Ey Ali! Allâh bir kulunun: "Allâhümmeğfirlî innehû lâ yeğfiru'z-zünûbe illâ ente"
اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي إِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إلَّا أَنْتَ
"Ey Allâh! Sen beni mağfiret eyle. Şu muhakkak ki, günahları Senden başkası bağışlayamaz" demesinden hoşlanır ve:
"Ey Benim meleklerim! İşte bu kulum, günahları Benden başkasının mağfiret edemeyeceğini muhakkak bildi. Sizler şahid olun, şüphesiz Ben onun için (günahlarını) mağfiret ettim" buyurur.
53. Ey Ali! Yeni bir elbise giydiğin zaman: "Elhamdülillâhillezî kesânî mâ üvârî bihî 'avratî ve esteğnî bihî 'ani'n-nâsi"
اَلْحَمْدُ لِلهِ الَّذِي كَسَانِي مَا أُوَارِي بِهِ عَوْرَتِي وَ أَسْتَغْنِي بِهِ عَنِ النَّاسِ
"Allâh'ın ismiyle (bu elbiseyi giyiyorum).
O Allâh'a hamdolsun ki kendisiyle avretimi örteceğim ve onunla insanlardan müstağni olacağım şeyi (bu elbiseyi) bana giydirdi" de(mek suretiyle hamdet) ki, o elbise daha dizlerine ulaşmadan mağfiret olunasın (günahların bağışlansın).
54 . Ey Ali! Her kim yeni bir elbise giyer de, (evvelce giydiğini) bir fakire yahut yetime veya çıplağa ya da yoksula giydirirse, o elbiseden bir ip dahi onun üzerinde bulunduğu müddetçe o (giydiren kimse) Allâh'ın korumasında, güvencesinde ve muhafazasında olur.
55. Ey Ali! Bir sokağa (çarşıya veya alışveriş merkezine) girdiğinde hemen girer girmez: "Bismillâhi ve billâhi eşhedü en lâ ilâhe illâllâhü ve eşhedü enne Muhammeden 'abdühû ve rasûlühû"
بِسْمِ اللهِ وَ بِااللهِ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَ رَسُولِهِ
"Allâh'ın ismiyle ve Allâh(ın koruması) ile (buraya giriyorum).
Ben şahitlik ederim ki Allâh'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki şüphesiz Muhammed ﷺ Allâh'ın kuludur ve Rasulüdür" de ki o zaman Allâh-u Te'âlâ:
"İnsanlar (alışverişle meşguliyetleri yüzünden Benim zikrimden) gaflette iken, bu kulum (gafil olmadı, Beni unutmadı ve) Beni zikretti.
(Ey meleklerim!) Siz şahid olun ki şüphesiz Ben de onun için (günahlarını) mağfiret ettim" buyurur.
56. Ey Ali! Şüphesiz ki Allâh-u Te'âlâ sokaklarda (çarşı-pazarlarda) Kendisini zikreden kulundan hoşlanır.
57. Ey Ali! Mescide gir(mek iste)diğin zaman: "Bismillâhi ve's-selâmü 'alâ rasûlillâhi allâhümmefteh lî ebvâbe rahmetike"
بِسْمِ اللهِ وَ السَّلَامُ عَلَى رَسُولِ اللهِ اَللَّهُمَّ افْتَحْ لِي أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ
"Allâh'ın adıyla (giriyorum). Allâh'ın Rasulü'ne selam olsun. Ey Allâh! Benim için rahmet kapılarını aç" de.
Mescidden çıkarken de: "Bismillâhi ve's-selâmü 'alâ rasûlillâhi allâhümmefteh lî ebvâbe fedlike"
بِسْمِ اللهِ وَ السَّلَامُ عَلَى رَسُولِ اللهِ اَللَّهُمَّ افْتَحْ لِي فَضْلِكَ
"Allâh'ın adıyla (çıkıyorum). Allâh'ın Rasulü'ne salat olsun. Ey Allâh! Benim için lütfunun kapılarını aç" de.
58. Ey Ali! Müezzini işittiğinde sen de onun söylediğinin (peşine) aynısını söyle ki onun sevabının bir misli sana da yazılsın.
59. Ey Ali! Abdestini bitirdiğin zaman: "Eşhedü en lâ ilâhe illâllâhü ve eşhedü enne Muhammeden rasûlüllâhi allâhümmec'alnî mine't-tevvâbîne vec'alnî mine'l-mütetahhirîn"
أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَ أَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ اَللَّهُمَّ اجْعَلْنِي مِنَ التَّوَّابِينَ وَ اجْعَلْنِي مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ
"Ben şahitlik ederim ki Allâh-u Te'âlâ'dan başka hiçbir ilah yoktur. Şuna da şahitlik ederim ki Muhammed ﷺ hiç şüphesiz Allâh'ın Rasulü'dür (elçisidir). Ey Allâh! Sen beni (günahlardan) son derece tevbe edenlerden eyle ve beni (maddi ve manevi anlamda) tam manasıyla temizlenenlerden kıl" de ki annenin seni doğurduğu gündeki gibi bütün günahlarından çıkasın ve senin için cennetin sekiz kapısı açılsın da: "Haydi istediğin kapıdan gir" denilsin.
60. Ey Ali! Yemeğini bitirdiğinde: "Elhamdülillâhillezî et'amenâ ve sekânâ ve ce'alenâ müslimîne"
اَلْحَمْدُ لِلهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا وَ سَقَانَا وَ جَعَلَنَا مُسْلِمِينَ
"Bizi yediren, bizi içiren ve bizi Müslümanlar yapan Allâh-u Te'âlâ'ya hamdolsun" de.
61. Ey Ali! (Su) içtiğin zaman: "Elhamdülillâhillezî sekânâ mâen ce'alehû 'azben fürâten bi rahmetihî ve lem yec'alhü milhan ücâcen bi zünûbinâ"
اَلْحَمْدُ للهِ الَّذِي سَقَانَا مَاءً جَعَلَهُ عَذْبًا فُرَاتًا بِرَحْمَتِهِ وَ لَمْ يَجْعَلْهُ مِلْحًا أُجَاجًا بِذُنُوبِنَا
"Bize su içiren ve rahmetiyle onu tatlı ve susuzluğu giderici kılan, bizim günahlarımız sebebiyle onu çok tuzlu ve çok hararet verici yapmayan Allâh-u Te'âlâ'ya hamdolsun" de ki, şükreden biri olarak yazılasın.
62. Ey Ali! Yalandan sakın, çünkü yalan (insanın) yüzü(nü) karartır. Bir adam yalan söyleye söyleye Allâh katında artık yalancı biri olarak adlandırılır. Bir adam da doğru konuşmaya devam eder de nihayet Allâh katında sadık (doğru dürüst) bir kişi olarak isimlendirilir. Şu muhakkak ki yalan, imandan uzak durur (yalanla iman bir arada bulunmaz).
63. Ey Ali! Sakın kimsenin gıybetini yapma, çünkü şüphesiz gıybet oruçluyu iftar ettirir (sevabını iptal ettirir). İnsanların gıybetini yapan kimse kıyamet günü onun (gıybet ettiği kimsenin) etini yiyecektir.
64. Ey Ali! Nemimeden (insanların arasını bozmak için söz taşımaktan) sakın, zira nemmam (söz taşıyanlar) cennete giremeyecektir.
65. Ey Ali! Yalan konuşarak da, doğru söyleyerek de (olsa) Allâh(ın adın)a yemin etme.
66. Ey Ali! Allah (adın)ı yeminlerinizin hedefi haline getirmeyin. Çünkü şüphesiz Allâh(-u Te'âlâ) yalancı olarak Allâh(ın adın)a yemin edene rahmet etmez ve (onu günahlarından) temize çıkarmaz.
67. Ey Ali! Diline sahip çık ve onu hayır (konuşmay)a alıştır. Zira şüphesiz kıyamet günü bir kul hakkında, dilinin (başına açacağı azapların) korkusundan daha şiddetli bir şey olmayacaktır.
68. Ey Ali! Husumette inat (düşmanlıkta ısrar) etmekten (insanlarla aranda yaşanmış olan kızgınlıkları sürdürmekten) sakın.
Çünkü o gerçekten pişmanlıktır (bir fayda kazandırmayıp ancak üzüntünü artıracaktır).
69. Ey Ali! Hırs (açgözlü ve tamahkar olmak)tan sakın, zira şüphesiz senin babanı (Âdem (Aleyhisselâm)ı) cennetten hırsı (kendisini yemeğe muhtac olmadığı halde o yasaklanan ağaçtan yemek istemesi) çıkarmıştır.
70. Ey Ali! Hasetten (insanlara verilen nimetleri kıskanmaktan) sakın, çünkü ateş odunu yediği gibi şüphesiz haset de sevapları yer (bitirir).
71. Ey Ali! İnsanları güldürmek için yalan söyleyene (yaşanmamış şeyleri olmuş gibi anlatana) yazıklar olsun. Vay onun haline, yazıklar olsun ona.
72. Ey Ali! Misvak kullanmaya devam et. Çünkü o, ağız için büyük bir temizliktir, Rabb Te'âlâ'yı razı edicidir ve dişleri parlatıcıdır.
73. Ey Ali! Diş aralarını güzel temizlemeye gayret et, çünkü gerçekten bir kulun dişlerinin arasında yemek kalıntısı görmekten daha ziyade melekleri kızdıran hiçbir şey olamaz.
74. Ali (Radıyallâhu Anh) şöyle demiştir: "(Bir kere ben:) 'Ya Rasûlallâh!
فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِۜ ﴿٣٧﴾
'Âdem Rabbi'nden birtakım kelimeler öğrenip (onları) kabulle karşıladı (ve o dualarla Rabbi'ne yalvarmaya başladı), O da hemen onun tevbesini kabul etti" (el-Bakara Suresi:37'den) ayet-i kerimesinde geçen 'Kelimeler' nelerdir?' diye sorduğumda Nebî ﷺ: 'Allâh-u Te'âlâ Âdem (Aleyhisselâm)ı Hindistan(ın Serendib / Srilanka adasın)a, Havvâ (Aleyhesselâm)ı Cidde'ye, yılanı (İran'da bulunan) İsfahan'a, İblis'i de (Filistin'de Kudüs'ün 83 km. kuzeyinde bulunan) Beysan'a indirdi.
O zaman cennette yılandan ve tavustan daha güzel surette bulunan hiçbir şey yoktu, devenin ayakları gibi yılanın da ayakları vardı.
İblis (Le'anehullâh) yılanın içine girip Âdem (Aleyhi's-Salâtü ve's-Selâm)ı (yasaklı ağaçtan yemesi için) teşvik ederek onu (o ağaçtan yemesi halinde cennette ebedi kalacağına dair yemin ederek) aldatınca Allâh-u Te'âlâ yılana kızdı ve ondan ayaklarını aldı, sonra yılana: 'Artık Ben senin rızkını (yerde sürünüp) topraktan (aranmana bağlı) kıldım ve seni karnın üzerine yürüyen bir varlık yaptım. Sana acıyana Allâh rahmet etmesin' buyurdu.
Allâh-u Te'âlâ tavus (kuşun)a da kızarak onun ayaklarının şeklini değiştirdi (ve güzelliğini izale etti, giderdi).
Çünkü o, İblis için o (yasaklı) ağac(ı bulmasın)a rehber olmuştu.
İşte böylece (cennetten indirilen) Âdem (Aleyhi's-Salâtü ve's-Selâm) Hindistan arazisinde yüz sene boyunca (Allâh-u Te'âlâ'ya karşı utancından) başını göğe kaldıramadan hüzünlü bir şekilde hatasına ağlayıp durdu.
O zaman Allâh-u Te'âlâ ona Cebrâîl (Aleyhisselâm)ı gönderdi de o kendisine: 'Ey Âdem! Sana selam olsun. Allâh-u Azze ve Celle sana selam ediyor' dedikten sonra Allâh-u Te'âlâ'nın ona: 'Ben seni Kendi yed(-i kudret)imle (vasıtasız olarak) yaratmadım mı ve sana Kendi ruhumdan (yani hayat sıfatımdan özel bir hayat) üfle(yerek seni anne-babasız halket)medim mi?!
Meleklerimi sana secde ettirmedim mi?! Kadın kulum Havvâ ile seni evlendirmedim mi?! Daha niye ağlarsın?!' buyurduğunu iletti.
Bunun üzerine Âdem (Aleyhisselâm): 'Ey Cibrîl! Ben Rabbim'in (manevi) civarında(bulunan cennette)n çıkarılmışken benim ağlamama ne engel olabilir?!' dediğinde Cibrîl (Aleyhi's-Salâtü ve's-Selâm) ona:
'Ey Âdem! Şu kelimeleri söyle ki bu sayede Allâh-u Te'âlâ şüphesiz senin günahını bağışlayacaktır ve tevbeni kabul edecektir' dedi.
O zaman Âdem (Aleyhisselâm) ona: 'O kelimeler nelerdir?' deyince Cibrîl (Aleyhisselâm) kendisine: 'Sen: 'Allâhümme innî es'elüke bi hakkı Muhammedin ve âli Muhammedin, sübhânekallâhümme ve bi hamdike 'amiltü sûen ve zalemtü nefsî feğfir lî fe innehû lâ yeğfiru'z-zünûbe illâ ente verhamnî ve ente (kh)ayrur'r-râhimîne, sübhânekallâhümme ve bi hamdike lâ ilâhe illâ ente 'amiltü sûen ve zalemtü nefsî fetüb 'aleyye inneke ente't-tevvâbü'r-rahîmü, sübhâneke ve bi hamdike lâ ilâhe illâ ente 'amiltü sûen ve zalemtü nefsî feğfir lî ve ente (kh)ayru'l-ğâfirîn'
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ، سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَ بِحَمْدِكَ عَمِلْتُ سُوءً وَ ظَلَمْتُ نَفْسِي فَغْفِر لِي فَإِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا أَنْتَ وَارْحَمْنِي وَ أَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ، سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَ بِحَمْدِكَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ عَمِلْتُ سُوءً وَ ظَلَمْتُ نَفْسِي فَتُبْ عَلَيَّ إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ، سُبْحَانَكَ وَ بِحَمْدِكَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ عَمِلْتُ سُوءً وَ ظَلَمْتُ نَفْسِي فَغْفِر لِي وَ أَنْتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ
'Ey Allâh! Muhammed'in ve Muhammed'in Ehl-i Beyti'nin hakkı için Senden istiyorum.
Ey Allâh! Seni hamdinle tesbih (ve tenzih) ederim, ben kötü bir iş yaptım, ben nefsime zulmettim, şu muhakkak ki, günahları Senden başkası bağışlayamaz. Artık Sen bana rahmet et. Şüphesiz ki Sen acıyanların en hayırlısısın.
Ben Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur.
Ben kötü bir iş yaptım ve kendime yazık ettim. O halde benim tevbemi kabul et. Şüphesiz tevbeleri çokça kabul eden ve ziyade merhamet eden ancak Sensin.
Ben Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Ben kötü bir iş yaptım ve kendime zulmettim.
O halde Sen beni bağışla, çünkü mağfiret edenlerin en hayırlısı ancak Sensin' de. İşte bunlar o kelimelerdir' dedi' diye anlattı.
75. Ey Ali! Seni ev yılanlarından (onları öldürmekten) nehyediyorum, ancak sırtında iki beyaz çizgi bulunan ile ebter (kısa kuyruklu son derece zehirli olan) müstesna, çünkü bu ikisi (yılan kılığında görünen) iki şeytandır (kafir cindir, zira Müslüman cinler bu kılığa girmezler).
76. Ey Ali! Eşyalarının içinde bir yılan görürsen hemen onu öldürme, (evini, eşyanı terk etmemesi durumunda öldüreceğine dair) üç defa (Nûh ve Süleymân (Aleyhimesselâm)ın onlar dan kendilerine eziyet etmeyeceklerine dair aldıkları ahdi hatırlatarak) onu uyar, dördüncü defa geri gelecek olursa o zaman onu öldür.
77. Ey Ali! Yolda bir yılan görürsen onu öldür, çünkü ben cinlere, yollarda yılan suretinde ortaya çıkmamaları için şart koştum (onlardan söz aldım). Artık her kim (bunu) yaparsa kendisini ölümle başbaşa bırakmış olur.
78. Ey Ali! Dört haslet (kınanmış özellik) bedbahtlıktandır (kişinin sonunun kötü olacağının alametlerindendir).
Onlar da; göz kuruluğu (Allâh korkusundan ağlayamaması), kalp katılığı, emelin (çok yaşama beklentisinin) uzak olması ve dünya sevgisidir.
79. Ey Ali! Seni dört büyük hasletten (kötü özellikten) nehyediyorum.
Onlar da; haset (başkalarında bulunan nimetleri kıskanıp ellerinden çıkmasını istemek), hırs (açgözlü ve tamahkar olmak), sinirlenmek ve yalan konuşmaktır.
80. (Bir kere Rasûlullâh ﷺ:) "Ey Ali! Sana insanların en şerlisini haber vereyim mi?!" buyurunca ben: "Tabi ki (haber ver) ya Rasûlallâh!" dedim.
Bunun üzerine: "(Kimseye yedirmeyip) tek başına yiyen, yardımını meneden (insanlardan iyiliğini geri tutan) ve kölesini dövendir.
Sana bunların hepsinden daha da şerli olanı haber vereyim mi?" buyurunca ben yine: "Evet (haber ver) ya Rasûlallâh!" dediğimde:
"Hayrı (hiçbir iyiliği) umulmayan ve şerrinden emin olunmayan (güven vermeyen) kimsedir" buyurdu.
81. Ey Ali! Abdest aldığın zaman: "Allâhümme innî es'elüke temâme'l-vüdûi ve temâme meğfiratike ve rıdvânike"
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ تَمَامَ الْوُضُوءِ وَ تَمَامَ مَغْفِرَتِكَ وَ رِضْوَانِكَ
"Ey Allâh! Ben Senden abdesti tam (manasıyla) almayı, Senin mağfiretinin ve rızanın da tamamına erişmeyi niyaz ediyorum"de.
82. Ey Ali! Mü'min bir kulun üzerinden kırk yıl geçtiği zaman, artık Allâh-u Te'âlâ onu üç beladan emin kılar ki onlar da; delilik, cüzzam ve baras (alaca hastalığı)dır.
Onun üzerine altmış sene geldiği zaman, (o yaşa kadar) kendisi ikbalde (nimetler kendisine yönelmeye devam eder) iken, altmışdan sonra ise artık idbarda (nimetlerin kendisinden uzaklaşmakta olduğu bir durumda)dır, bu nedenle Allâh-u Te'âlâ ona Kendi sevdiği şeylere yöneliş nasib eder.
Onun üzerinden (ibadet ve taat içerisinde) yetmiş sene geçtiği zaman artık gök ehli (olan melekler) ile yeryüzünün salihleri (iyi kulları) onu (tanırlar ve) severler.
Onun üzerine seksen sene gel(ip geç)diğinde ise artık onun için (sadece) sevapları yazılır, kendisinden günahları silinir.
Onun üzerine doksan sene gel(ip geç)diğinde Allâh-u Te'âlâ onun günahlarından geçmişleri de gelecekleri de bağışlar.
Onun üzerine yüz sene gel(ip geç)diğinde ise Allâh-u Te'âlâ onun ismini semada 'Allâh'ın yeryüzündeki esiri (cennete kavuşmak üzere dünyada hapsedilen tutsağı)' diye yazar ve artık o kişi Allâh-u Te'âlâ'nın celisi (manevi meclis arkadaşı mesabesinde) olur.
83. Ey Ali! Benim bu vasiyet(ler)imi iyi muhafaza et, şüphesiz ki sen hak üzeresin, hak (daima) seninle beraberdir.

Kaynak : Alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder