7 Haziran 2022 Salı

RIZIK BOLLUĞU İÇİN BAZI SIRLAR

 

RIZIK BOLLUĞU İÇİN BAZI SIRLAR
1. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur: "Fecrin doğuşundan (ışımaktan) sabah namazını kılıncaya kadar yüz kere: 'Allâh'ı tesbîh ederim, Allâh'u Te'âlâ'dan mağfiret dilerim'
'سُبْحَانَ اللّٰهِ وَ بِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ الْعَظِيمِ اَسْتَغْفِرُ اللّٰه'
 Subhanallahi ve Bihamdihi Subhanallahil Azim Estağfirullah
de ki, dünya boyun eğerek alçak bir şekilde sana gelsin ve böyle dersen, Allâh'u Te'âlâ söylediğin her kelimeye karşılık kıyâmet gününe kadar, kendisini tesbîh eden bir melek yaratır ki, onun sevabı senin olur". [Müstağfirî, İthâf: 5/13]
 
2. Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurmuştur: "Her kim günde yüz kere: 'Eserleriyle aşikâr, hakîki mevcut ve yegâne pâdişâh olan Allâh'tan başka hiç bir ilâh yoktur'
'لَا إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ'
 Lâ ilâhe illallâhül melikül hakkul mübîn
derse, bu zikir kendisi için fakirlikten kurtuluş, kabir yalnızlığında yoldaş olur. Bununla zenginliği celbeder ve cennetin kapısını çalar". [Şirâzî; Hatîb; Deylemî; Rafi'î; Müstağfirî; İbni Neccâr; Zebîdî, İthâf: 5/131; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ: 8/280]
Büyükler buyurmuştur ki: "Bir insan bu hadîs-i şerîfi öğrenmek için Horasan'a gitse bile azdır". [Ali el-Muttakî, Kenzü'l-ummâl: 2/233, No: 3896]
 
3. Âişe (radiyallâhu anhâ) validemiz buyurmuştur ki: "Allâh'u Te'âlâ Âdem ('aleyhisselâm)ın tevbesini kabûl etmek isteyince, Âdem ('aleyhisselâm) Beytullâh'a gelip, etrafında bir tavâf yaptı. O gün, Beytullâh binâ edilmiş değildi; ancak kırmızı bir tepe gibiydi (yeri belliydi). Sonra, kalkıp iki rekât namaz kıldı ve şöyle duâ etti: 'Ey Allâh'ım! Şüphesiz ki, Sen benim gizli ve açık her şeyimi bilirsin; o halde özrümü kabûl et. İsteğimi bilirsin; öyleyse dileğimi ver. Nefsimdekini bilirsin; benim günahlarımı bağışla.
Ey Allâh'ım! Ben Senden kalbime işleyen bir îmân isterim ve öyle doğru bir yakîn (şüphesiz inanç) isterim ki, o sâyede ben, başıma ancak Senin, bana yazdığın şeylerin gelebileceğini bileyim. Ey celâl ve ikrâm sahibi olan Allâh'ım! Senden, bana taksîmine rıza vermeni dilerim'.
'اَللّٰهُمَّ إِنّكَ تَعْلَمُ سِرِّى وَ عَلَانِيَتِى، فَاقْبَلْ مَعْذَرَتِى، وَ تَعْلَمُ حَاجَتِى فَأَعْطِنِى سُؤْلِى، وَ تَعْلَمُ مَا فِى نَفْسِى فَاغْفِرْ لِى ذُنُوبِى. اَللّٰهُمَّ إِنِّى أَسْأَلُكَ إِيمَانًا يُبَاشِرُ قَلْبِى وَ يَقِينًا صَادِقًا حَتّٰى أَعْلَمُ أَنَّهُ لَنْ يُصِيبَنِى إِلَّا مَا كَتَبْتَهُ عَلَيَّ وَ الرِّضَا بِمَا قَسَمْتَهُ لِى يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ'.
Bunu üzerine Allâh'u Te'âlâ ona: 'Ey Âdem! Muhakkak ki Ben seni affettim. Senin zürriyetinden her kim Bana gelir de, senin yaptığın şu duâyı yaparsa, mutlaka Ben onu mağfiret ederim, gam ve kederlerini kaldırırım, iki gözünün arasından fakirliği söker alırım, her tâcirden fazla ona ticâret nasîb ederim; tâ ki o istemese de dünyâ ona boyun eğerek gelir' diye vahyetti". [İmâm Gazâlî, İhyâ, İthâf: 5/71]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder