İsm-i a'zâm duâsı, kesin belli değildir. Peygamber efendimiz, ism-i a'zâm duâsı hakkında bazı işaretler bildirmiştir.
Hz. Âişe vâlidemiz anlatır: Resûlullah, duânın kabul olmasına sebep
olan ism-i a'zâmı bilip bilmediğimi sordu. Bilmediğimi söyleyince,
“Yâ Âişe onu öğretmek, onunla dünya için birşey istemek uygun olmaz” buyurdu. Kalkıp abdest aldım ve iki rek'at namaz kılıp,
“Allahümme innî ed'ûkellah ve ed'ûkerrahmân ve
ed'ûkelberrerrahîm ve ed'ûke biesmaikelhusnâ külleha mâ alimetü minhâ ve
mâ lem a'lem entagfirelî ve terhamenî” (67/1) duâsını okudum.
Gülümseyerek “İsm-i a'zâm, okuduğun duânın içindedir” buyurdu.
Peygamber efendimiz, “Allahümme innî es-elüke bienne
lekelhamde lâ ilâhe illâ ente yâ hannân, yâ mennân, yâ bedîassemâvâti
vel erdı, yâ zel-celâli vel-ikrâm” (67/1) okuyan kişiye buyurdu ki:
“İsm-i a'zâmla dilekte bulundun, bununla duâ edilince, o duâ
kabûl olur ve bu duâ ile bir dilekte bulununca, dileği yerine gelir.”
Başka bir zaman da, İsm-i a'zâm, "Ve ilâhüküm ilâhün vahid, lâ ilâhe illâ hüverrahmânürrahîm" âyeti ile "Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm" âyeti içindedir” (67/1) buyurdu.
Hazret-i Ali'nin bildirdiği ism-i a'zam duâsı var. “Bu duâya sımsıkı sarılın. Çünkü o Arş-ı a'zamın hazinelerinden bir hazinedir.” buyurduğu duâ şöyle:
"Allahümme innî es'elüke yâ âlimel hafiyye, ve yâ
men-is-semâu bikudretihi mebniyye, ve yâ men-il-erdu biizzetihi
mudhıyye, ve yâ men-iş-şemsü vel-kameru binûri celâlihi müşrika ve
mudıyye ve yâ mukbilen alâ külli nefsin mü'minetin zekiyye ve yâ
müsekkine ra'b-el-hâifîne ve ehl-et-takıyye, yâ men havaicul-halki
indehü makdıyye, yâ men necâ Yûsüfe min rıkk-il-ubûdiyye, yâ men leyse
lehü bevvâbün yûnâdî velâ sâhibun yağşa ve lâ vezîrun yu'tî ve lâ
gayruhu rabbün yud'a ve lâ yezdadu alâ kesretil-havaici illâ keremen ve
cûden ve sallallahu alâ Muhammedin ve âlihi ve a'tini süâli inneke alâ
külli şey'in kadîr."
(67/1)
Duâya, e'ûzü besmele, Allahü teâlâya hamdü senâ ve Resûlüne salâtü selâm ile başlamalıdır! Peygamber efendimiz, duâya başlarken,
“Sübhâne Rabbiyel aliyyil a'lel vehhâb” derdi. Allahü teâlâ, salevât-ı şerîfeyi kabûl eder. Duânın başı ve sonu kabûl olunca ortasının kabûl olmaması düşünülmez.
Peygamber efendimiz, “Allahü teâlâya günah işlemiyen dil ile duâ edin” buyurdu. Böyle bir dilin nasıl bulunacağı suâl edilince,
“Birbirinize duâ edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir” buyurdu. Yine buyurdu ki:
"Duânın kabûl olması için iki şey lâzımdır. Duâyı ihlâs ile yapmalıdır. Yediği ve giydiği helâldan olmalıdır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder